Bir Eyüp Sultan hatırası…
Güzel bir Nisan sabahında günün ilk ışıkları perdelere selam vermeden çok önce Hisarüstün’de bir Cumartesi sabahına uyandık. Kuzey Kampus Kütüphane önüne vardığımızda otobüsümüz hazırdı. Bölgedeki evlerden yurtlardan gelen arkadaşlarımızla birlikte yola çıktık. Çok geçmeden kendimizi Eyüp Sultan’ın manevi ikliminde bulduk.
Eyüp Sultan Camii’ne vardığımızda Davudi bir tilavet karşıladı bizleri. Camiinin emektar imamı Osman Hocaefendi’ydi okuyan… Kur’an-ı Kerim tilavetiyle bir yufka gibi incelen gönüller ötelere; ötelerin ötesine uzandı. Ardından namaz; ardından dua… Duada Metin Çakar Hocaefendi bizleri Mekke-i Mükerreme’ye; Medine-i Münevvere’ye, Kudüs’e, Bosna’ya ve sair bilâd-ı İslam’a götürdü. Mazlum kardeşlerimize yönelik içten dualara hep birlikte “âmin” dedik.
Dua sonrasında Eyüp Sultan Camii’nin şadırvanı önünde toplanarak kahvaltı mekânımıza; Sedir Kafe’ye yürüdük. Çay ikramından çok önce başladı sohbet… Kahvaltı boyunca arkadaşlarımızla, büyüklerimizle hasbıhal ettik.
Kahvaltı sonrasında programımız için Adana’dan gelen vakfımız mensuplarından Hüseyin Nuri Çomu Beyefendi bir selamlama konuşması yaptı.
Konuşmada çalışmak, her alanda başarılı olmak için çok çalışmak; güçlükler karşısında yılmadan mücadele etmek ve tüm bunları yaparken ayaklarımızın sırat-ı müstakim çizgisinde olmasının önemini vurguladı Hüseyin Nuri Bey.
Kahvaltıyı ve sohbeti müteakiben Ebâ Eyyûb Halid Bin Zeyd El-Ensari Hazretleri’nin huzuruna tekrar vardık. Bu kez söz kültür tarihçisi, edebiyatçı yazar Dursun Gürek’teydi.
Dursun Bey şehirlerin öneminden bahsederek başladığı konuşmasında evvela Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “İstanbul, Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra Müslümanların dördüncü kutlu şehridir” tesbitini aktardı. Sonrasında bizleri sırayla 1400 sene öncesinin Medine-i Münevvere’sine; Konstantiniyye’yi fethetmek için yollara düşen Ashab-ı Kirâm hazerâtına ve İstanbul’un fethine götürdü. Kös seslerini duyar gibi olduk…
Dursun Gürlek Beyin etrafında halka teşkil ederek Eyüp Sultan hazîresinin bahtiyar ikliminde medfun bulunan zevat-ı kiramı ziyaret ettik. Mezar taşlarındaki asaleti, heybeti, zarafeti, inceliği ve insana atfedilen kıymeti müşahede ettik. Buralarda medfun bulunan zevata selam verdik, dualar ettik. Dünya âleminin faniliğini bir kez daha hatırladık.
Yazar Gürlek bizleri, etrafı sebiller, medreseler ve derviş odalarıyla çevrili cülus yolunda bir asır öncesinin cülus merasimlerinin orta yerinde götürdü…
Piyerloti’ye doğru mezarlıklar arasında yol alırken bu mekânda bekâ âlemini yaşayanlara dualar ettik. Yol boyunca karşımıza çıkan merhum ve merhumelerin kabirlerini ziyaret ettik… M. Es’ad Coşan Hocaefendi’nin, İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucularından Nazif Çelebi’nin, Hattat Müşerref Çelebi Hanımefendi’nin, Zübeyr Gündüzalp Beyefendi’nin ve Av. Bekir Berk’in makberleri dua için mola verdiğimiz makamlardı.
Piyerloti’ye vardığımızda yeşillikler arasında uzayıp giden Haliç silueti karşıladı grubumuzu. Burada çaylarımızı yudumlayarak yorgunluk attık. İstanbul’un bu uhrevî semtinde mânâlı dakikalar geçirdik.
Koyu bir tarih ve medeniyet sohbeti yapmakta olan Dursun Beye, Hüseyin Nuri Beye, Halim Beye, Muhammed Beye, Tuncay Beye ve İbrahim Beye selam verip Piyerloti’den tatlı hatıralar eşliğinde ayrıldık.
Önder Dünya
Fizik Öğretmenliği-Hz.