Hisarüstü’nde gündem Gazze’ydi…
5 Şubat Perşembe günü Gazze’deki kardeşlerimizin yaşadıklarını birinci elden öğrenmek ve Filistin insanının halet-i ruhiyesine ortak olmak üzere Boğaziçi Konak’ta toplandık; İHH ekibinden gönüllü 4 doktorla birlikte Gazze’ye girmeyi başaran ve “mazlum insanların şehri”nde yaşanan insanlık dramına müdahil olan Dr. Selçuk Ergin’in avazına kulak verdik.
Dr. Ergin, felaket yıllarında Açe’ye, Keşmir’e ve Endenozya’ya giden gönüllü bir doktor; bir gönül insanı… Gazze Sohbeti, Dr. Selçuk Ergin’in bölgede çektiği fotoğraflar üzerinden devam etti; sonrasında sualler cevaplandı.
Son menfur İsrail saldırılarının ardından onlarca doktor, bombaların düştüğü yerlerdeki acıyı hafifletmek için yollara düşmüş… Konağın duvarlarına yansıyan fotoğraf karelerinde iyilik için çabalayan aydınlık yüzlü insanları gördük önce… Endonezyalı beyin cerrahı, Mısırlı ortopedi uzmanı, Türkiyeli KBB operatörü, Azerbaycanlı çocuk doktoru…
Fotoğraf karelerinde, Gazze’de insanlığın ne hale geldiğini, yalnızca “öldürmeyi iyi bilen” insan müsveddelerinin yaptıkları katliamı, acının, öfkenin çocuk yüzlerinde bulduğu yansımayı gördük… İsrail bombalarının Filistinlilerin ancak evlerini yıkabildiğine; buna mukabil, direniş azmini tetiklediğine; ümitleri yıkamadığına şahit olduk.
Dr. Ergin’in çektiği fotoğraf karelerinde gördük ki Gazze ve civarında tek kelimeyle “insanlık ölmüş”. İnsanlarla birlikte, ağaçlar, hayvanlar ve büsbütün çevre ile büyük bir kent, alt yapısı ve üstyapısıyla birlikte harabeye dönmüş… Şehir, ahalisinden 1.300 kişiyi kaybetmiş. Bunun 400 kadarı da çocuk ve bebek…
Selçuk Bey Gazze’de çok çocuk olmasını, şehadet mefhumu içerisinde izah etti.
ABD’nin sabık dışişleri bakanı Rice, bir zaman önce, çocuk ölümlerinden kinaye olarak, “Maalesef Gazze’de çok çocuk yaşıyor” diyerek, çocuk katline “diplomatik” ve “insancıl” bir açıklama getirmişti. Dr. Ergin, Gazze insanının doğurganlığını çok şehit verilmesine bağlıyor ve ekliyor: “Hemen her ailede birkaç şehit var.”
Şehitlik, Gazze’de, her istenildiğinde bulunamayan taze ekmeğe; temiz içme suyuna inat, her vakit hayatın içerisinde olan ve her zaman bulunabilen bir nimet…
Evet, sohbet vesilesiyle Gazze Müslümanlarının şehadet kavramına yükledikleri misyonu öğrenme fırsatı bulduk. Gazze çocukları şehit olmak için doğuyor… Anneler, şehit anası vasfını kazanmak için adeta birbirleriyle yarışıyor… Gençler, şehit olmak için cihada koşuyor… Filistinli aileler “Nasıl olsa çocuklarımızın birkaçı şehit olacak” mülahazasıyla Ümmet-i Muhammed’in adedinin artması için gayret sarf ediyor…
Misafirimiz, buruk bir ifade tarzıyla, Filistinli Müslümanların cep telefonlarının ekranlarına şehit akrabalarının fotoğraflarından tema oluşturduklarını, şehitleriyle gurur duyduklarını, Gazze’de hemen her sokak başını şehit fotoğraflarının süslediğini aktardı… Ve Gazze sokaklarının, ister savaş (!) olsun, ister barış (!), hemen her gün birkaç şehidin kanı ile yıkandığını belirtti…
Gazze’ye bundan böyle “şehitler şehri” ya da “fetih şehri” dense sezâdır. Şairin dediği gibi…
(…)
Ben fetih şehriyim sokaklarıma…
Bir şehit uzandı ve kan yürüdü
İnceden bir ağrı şakaklarıma…
Gün bugündür deyip Hakan yürüdü
Ölüme sevdalı bin can yürüdü…
(…)
Dr. Selçuk, Gazze’de 1000’in üzerinde sivil kaybı olduğunu aktarırken, bir soru üzerine İsrail’in en az 80 kadar askeri kayıp verdiğini; İsrail askerlerinin ölümden korktuğu için, iç içe bir yerleşim alanına sahip Gazze sokaklarına giremediğini söyledi.
Selçuk Bey, sohbette önemli bir sosyolojik tesbiti de bizlerle paylaştı. Filistin insanı; Gazze insanı, küçüğünden büyüğüne, medeniyetine sımsıkı sarılarak Allah’ın ipine tutunmuş. Önceki yılarda Açe, Keşmir ve Endonezya hizmetlerinde bölge Müslümanlarının hayat tarzlarında bir dönüşümden; “Batı” hayranlığının etkilerinden bahisler açan Dr. Selçuk, küreselleşme illetinin Gazze’ye doğru bir yol bulamadığı ve Filistin insanına sirayet edemediği yönünde bir gözlem aktararak; çocukların oyunlarında, dünyalarında Kur’an ve hadis ikliminin uzayıp gittiğini; büyüklerin lügatinde de sabrın, tevekkülün, kanaatin ve tevazuun önemli bir yer tuttuğunu söyledi.
Gazze’de hayat her şeye rağmen devam ediyor; harap olmuş evlerin etrafında çocuklar oynuyor; insanlar yıkılmış mescidlerin güvenli yerlerinde kıbleye yöneliyor…
Gazze sohbetini tek cümleyle özetlemek mümkün: Osmanlı bakiyesi topraklarda şimdilerde hüzün, gözyaşı ve direniş ruhu hâkim…
İbrahim Ethem Gören