Dış Politika Sohbeti’nde Gazze’yi Konuştuk

4 Aralık Salı gününün akşamında Boğaziçi Konak’ta SETA kurucularından, akademisyen ve gazeteci Nuh Yılmaz ile beraberdik.

Konuğumuzla, arkadaşımız Yusuf Özhan’ın (MIS’10) moderatörlüğünde “Ortadoğu Denkleminde Gazze” başlıklı, zihin açıcı bir söyleşi gerçekleştirdik.

Nuh Yılmaz, İsrail’in son saldırıları ve ardından gelen ateşkesle yeniden dünya gündemine oturan Gazze’nin durumunu, 2010 yılı sonunda başlayıp tüm Ortadoğu’yu etkisi altına alan “Arap Baharı” süreci bağlamında ele alarak değerlendirmelerde bulundu.

“Arap Baharı”nın herkes için bir sürpriz olma niteliğini taşıdığını söyleyen Yılmaz, Türkiye’nin, bilmeden sürecin amillerinden biri olduğunu ifade etti. Arap Baharı’nı hazırlayan faktörlere baktığımızda; İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu’ya hâkim olmaya başlayan rejimler meşruiyetlerini hep İsrail’den alıyorlardı. Öyle ki savaş sonrası kurulan İsrail devleti sebebiyle “Kaybedilmiş Kudus’ü geri alma vaadi” bölgenin Baasçı rejimlerin ellerindeki en önemli kozdu. Bunların ortak özelliği, ordudan yetişen, milliyetçi, sömürge karşıtı, yerli düzen vaat eden liderleri başa getirmiş olmalarıydı. Bu ülkeler, yıllardır sürdürdükleri iktidarlarını muhafaza ederek, bölgede statükoyu korumaya çalışırken, Türkiye bunu bozmayı amaçlamış, Filistin meselesinde insanların, kültürlerin serbest dolaşımını, ablukaların kaldırılıp ticaretin serbestleşmesini savunarak tüm Ortadoğu’yu zorlayan bir politika benimsemiştir. Bu da beraberinde İsrail ile sistemik bir zıtlaşama içerisine girmeyi getirmiştir. Değişim arzusu ve büyük ölçüde Baasçı rejimlerin uzun yıllardır ülkelerine hakim kıldıkları ekonomik, sosyal ve siyasi uygulamaların etkisiyle patlak veren Arap Baharı, adeta bir sel suyu gibi gelip önüne gelen her şeyi süpürmüştür. Bu sürece İsrail bir şekilde müdahale etmeliydi. Bunun en kolay yolu da Gazze’ye saldırmaktı. Böylece hem Bahar’ın aktörleri olan ülkelere, hem de Filistin yanlısı Türkiye’ye bir ders vermiş olacaktı.  Sonuçta ismini Tevrat’tan alan “Bulut Sütunu” operasyonuyla Gazze’yi vurdu. Ancak saldırılar devam ederken Mısır, Başbakan Hişam Kandil’i Gazze’ye yolladı. Ardından Tunus, dışişleri bakanıyla bir heyeti bölgeye gönderdi. Tüm bu yapılanlarla ortak bir siyaset oluşturuldu ve ilk defa ateşkes isteği İsrail tarafından geldi. Ve yine ilk defa Hamas ve İsrail arasında yazılı bir ateşkes anlaşması imzalandı. İsrail, bölgesel dönüşümü engelleyerek tasfiye etmeyi amaçladığı operasyonda askeri olarak kazansa da siyaseten kaybetmiş oldu.

Bu değerlendirmelerin ardından Nuh Yılmaz, “Filistin konusunda bir sonraki adım ne olmalı?” sorusunun cevabı üzerinde durdu. Bundan sonra  yapılması gerekenin Batı Şeria ve Gazze olarak ikiye bölünmüş yönetimin tek bir siyasi yönetim altında birleşmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, bu şekilde İsrail’in “Muhatabımız kim?” sorusunun ortadan kalkacağına işaret etti. Bu aşamada, Birleşmiş Milletler’in Filistin hakkında aldığı “gözlemci ülke statüsü” kararının çok önemli olduğunu söyleyen Nuh Yılmaz, iki tarafın birleşerek İsrail ile masaya oturabilecek zeminin hazırlaması gerekliliğine değindi. Kısa vadede Filistin meselesinde bir çözüm mümkün görmediğinin altını çizen Yılmaz, bölgedeki “düzen krizi” çözülmeden bu sorunun da çözülemeyeceğini belirtti.

Boğaziçi Konak’taki dış politika dolu akşamımız Nuh Yılmaz’ın katılımcılardan gelen soruları yanıtlamasının ardından sona erdi.

 

 

Platformunuzu seçin ve paylaşın.