Dr. Ömer Emeç: İçinde bulunduğumuz durum bize ülke olarak ciddi fırsatlar sunabilir.
Ülkemiz genelinde alınan Covid-19 önlemleri gereğince BYV olarak etkinliklerimizi salgın tehlikesi bitene kadar dijital platformlar üzerinden sürdürüyoruz.
Bu minvalde ilk programımız Zoom ve Youtube platformları üzerinde yoğun bir katılımla 8 Nisan Çarşamba akşamı gerçekleşti.
Albaraka Türk Finansal Raporlama Müdürlüğü’nden Müşerref Kılıç moderatörlüğünde Albaraka Türk Katılım Bankası Baş Ekonomisti Dr. Ömer Emeç’i konuk ettiğimiz programda Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan Koronavirüs Covid-19 salgınının dünya ve Türkiye ekonomisi üzerindeki olası etkilerini konuştuk.
Oturum Mütevelli Heyeti Başkanımız Bahattin Aydın’ın selamlama konuşmasıyla başladı. Hep beraber bir ilki yaşadığımız ifade eden Bahattin Aydın, hayatın bize birçok sürpriz ve problem getirirken bununla beraber yeni fırsatlar da sunduğuna dikkat çekti. “Hayat devam ediyor, ihtiyaçlarımız devam ediyor. Bizim birbirimizi görme, birbirimizden öğrenme, birbirimiz dinleme ihtiyacımız ortadan kalkmadı, belki daha da arttı. Ama bu ihtiyaçları giderme yolumuz, yöntemimiz değişti. İlginç günlerden geçiyoruz. Pek çok defa faaliyetlerimizin online yapılması gündemimize gelmiş ama vazgeçilmişken içinde bulunduğumuz günler birlikteliğimizi devam ettirmek adına dijital platformları kullanma fırsatını sundu bizlere.” diyen Aydın kısaca Nisan ayı içinde gerçekleştirilmesi planlanan ekinliklerimize değindi.
Daha sonra sözü kendisine bıraktığımız konuğumuz Dr. Ömer Emeç Koronavirüs krizinin bütün krizlerden farklı bir kriz oluşturduğunu belirterek başladı. Yapılan pek çok değerlendirmede virüsle gelen krizin 2008 kriziyle karşılaştırıldığını, ama bunun doğru bir karşılaştırma olmadığını ifade eden Emeç, finansal bir kriz olan 2008 krizinin bir şekilde FED’in öncülüğünde gelişmiş ülkelerin devreye girmesiyle çözüldüğünü, şimdi ise apayrı bir periyod içinde olduğumuzu söyledi.
“Virüs ilk Çin’de başladığında kimse bu kadar hızlı yayılacağını tahmin etmiyordu. Bu sadece Çin’le kısıtlı kalırsa, dünyadaki tedarik zincirinin büyük bir kısmı Çin’de yapıldığı için buradan özellikle Türkiye’ye tekstil tarafında ciddi talepler gelir diye bir beklentimiz söz konusuydu. Aslında bu da gerçekleşmeye de başlamıştı. Ocak ve şubat ayları özellikle tekstil, otomotiv yan sanayii gibi birkaç sektörde ciddi pozitif atılımların olduğu aylar olarak geçti. Ama ne zaman bütün dünyaya yayılma başladı o zaman işler tersine dönmeye başladı.” şeklinde sözlerine devam eden Emeç’in görseller eşliğinde sürdürdüğü dünya ve Türkiye özelinde yaptığı değerlendirmeler özetle şu şekildedir:
ÖMER EMEÇ: DOLAR LİKİDİTE SIKINTISININ BAŞ GÖSTERMESİ VE BELİRSİZLİK PANİĞİ ARTIRIYOR.
“Tüm ekonomiler özellikle hizmet sektöründe büyük düşüş yaşıyor. Temelinde insanların, eşyaların, hizmetlerin serbest hareketi üzerine kurulmuş bir ekonomik sistem içerisinde yaşıyoruz. Bu anlamda salgın sebebiyle özellikle insanlar dışarıya çıkmayınca, evlerinde kalıp restorana yemek yemeğe gitmeyince, turizm faaliyetlerinde bulunmayınca hizmetler tarafı ciddi şekilde etkilenmiş durumdadır.
Dolar likidite sıkıntısının baş göstermesi ve belirsizlik paniği artırıyor. Riskli ortamda doların değeri 2002’den bu yana en yüksek seviyede. İnsanlar evlerinde oturmaya başlayınca bir şekilde bu dolar tarafıyla ilgili olarak fonlama sıkıntısı doğdu. Dünyada şu anda ciddi bir borçluluk var. Bu borcun büyük bir bölümü dolar cinsi olmasından sebep bunun döndürülmesi için bu cenahta bir fonlama sıkıntısı oluştu. İnsanlarda kriz dolayısıyla “ben güvenli limanlara gideyim” algısı vardı. Dolayısıyla herkesin dolara doğru koştuğu, doların bütün dünyada güçlendiği bir ortam gelişti. Bu ortamda ülkeler finansal anlamda tedbirler almaya başladılar. Piyasadaki bu likidite sıkışıklığına yönelik olarak faizi indirip merkez bankalarıyla para basarak bilanço büyütme ve bir şekilde paranın erişilebilirliğini rahatlatma yoluna gittiler. Peki, bu küresel krizde, sağlık meselesinin ön planda olduğu bir durumda işe yarar mı? Tabi ki de hayır. Bu sadece dolar likidite sıkışıklığını bir parça çözmeye yarar. Bunlar parasal genişleme hamleleridir ve paranın erişilebilirliğini artırmakla ilgilidir. Şu aşamada mali genişleme hamleleri, devlet teşvikleri, bir takım vergi teşvikleri sorunu çözmez, zaman kazanmaya yarar.
Peki, öyleyse bu kriz ne zaman nasıl çözülecek?
Biz ne zaman ki virüsün artık tepe noktaya ulaştığı kanısına güçlü olarak varır, ilacın bulunduğuyla ilgili güzel bir haberle güne uyanırsak o zaman bu sorun yavaş yavaş finansal piyasalar nezdinde çözülmeye başlar.
EMEÇ: HEM TALEP, HEM ARZ BAZLI BİR KRİZLE KARŞI KARŞIYAYIZ.
Peki, reel piyasalarda ne olacak? Reel piyasalarda bu sorunun çözülmesi çok daha uzun sürecek diye tahmin ediyorum. Bir kırılımın eşiğindeyiz.
Küresel hisse senetleri kayıpları 20 trilyon dolar (kabaca 25 tane Türkiye demek), dünya borsaları bu kadar erimiş durumdadır.
ABD’de önümüzdeki dönemde % 30 civarında bir işsizlik bekleniyor.
Derin bir krizle karşı karşıyayız. Hem talep, hem arz tabanlı krizle karşı karşıyayız.
Gelişmekte olan ülkelerde ciddi fon çıkışı gerçekleşiyor. 2008 krizinden çok daha derin bir şekilde gelişmekte olan ülkelerden fon çıkışı olmuş durumdadır.
EMEÇ: İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DURUM BİZE ÜLKE OLARAK CİDDİ FIRSATLAR SUNABİLİR.
Ülkemize gelirsek, 2020 ilk çeyreği büyüme rakamları tahmini olarak % 5 gibi görülecek, ama virüsün asıl etkisini göreceğimiz çeyrek olan Nisan-Mayıs-Haziran aylarında maalesef tablo tersine dönecek gibi görünüyor. Büyümenin ne kadar aşağı ineceği bu anlamda virüsün derinliği, virüsün vadesi ile ilgili olacaktır. Virüsün etkisi ikinci çeyreğin sonunda biterse büyümede pozitif kalabiliriz. Ama etkisi devam ederse eksi büyümeyle karşı karşıya kalırız. Virüsün ne kadar devam edeceğini şu anda dünyada bilen yok. Elbette kısa sürmesi yönünde umudumuz var.
Turizm tarafı baskı altında kalacaktır. Turizmin Türkiye ekonomisine direkt katkısı % 5 civarındadır. Dolaylı etkileriyle bakılınca % 11-12’ye tekabül etmektedir. Maalesef kriz toplam turizm gelirlerimizin % 65’inin oluştuğu Nisan-Eylül ayları arasına denk geldi. Dolayısıyla burada turizm gelirlerinden mahrum kalma durumumuz var. Bu da kabaca geçen yılı baz alırsak 36 milyar dolar civarında bir gelirden mahrum kalabiliriz. Buradaki gelirlerin ne kadarının kaybedileceğine bağlı olarak hem büyüme tarafında, hem de sektörün cari açığı kapatma noktasında ciddi katkıları olması sebebiyle cari açık anlamında sıkıntılar yaşamamız olasıdır.
İhracat-ithalat olarak baktığımızda da Türkiye’deki ihracatın % 50-55’i Avrupa bölgesinedir. Avrupa bölgesi böyle devam ederse maalesef bu ihracatımızı da olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu virüs meselesi bittiğinde bütün her şeyi tekrar tartışmaya başlayacağız. Eğitimden sağlığa, insan davranışlarından tüketim alışkanlıklarına, devlet yönetiminden serbest ticarete kadar, her şeyin tekrar düşünüleceği, tekrar tartışılacağı bir ortam bizi ve tüm dünyayı bekliyor. Ve çok yüksel ihtimalle bundan birkaç yıl sonra tarih sayfalarına geri dönüp baktığımızda Koronavirüsle ilgili şöyle diyeceğiz: “Aslında içinde yaşadığımız bu çağın başlangıcı 2020’de yaşadığımız Koronavirüs kriziydi.” Dünya zaten bir dönüşümün eşiğindeydi. Endüstri 4.0’la teknoloji tarafı, offline tarafla online tarafın entegre bir şekilde hareket etmesi gibi durumların hepsi ciddi değişiklikler getiriyordu. Koronavirüs bu değişimi zoraki bir şekilde hızlandırmış oldu.
İçinde bulunduğumuz durum bize ülke olarak ciddi fırsatlar sunabilir.
Bizim ülke olarak ciddi sıkıntılarımızın olduğu muhakkak, ekonomik tarafta eksikliklerimiz var. Ama bize ciddi değer katacak alanlarımız da var. Bunlar, teknoloji tarafına çok hızlı adapte olabilmemiz, genç nüfus, tedarik zincirlerinin tekrar kurgulanması dolayısıyla coğrafyanın getireceği avantajlardır. Bunun yanı sıra bizim ne bir coğrafyaya, ne bir sektöre, ne bir ürüne büyük bir bağlılığımızın olmaması (Rusya, Suudi Arabistan gibi ülkelerin petrol fiyatlarına çok duyarlı olmalarına karşılık ) olumlu yönlerimizdir. Eğer biz ülke olarak bu fırsatları değerlendirebilir, buradaki dönüşüm alanlarında doğru hamleler yapabilirsek Türkiye’nin önünde ciddi bir alan duruyor diye düşünüyorum. Önümüzdeki dönem bu alanlarda ciddi değişiklikler olacak. Mesela girişte Bahattin Bey’in belirttiği gibi daha önceleri vakıf faaliyetlerinin online yapılıp yapılmama tartışmaları gibi şu an geldiğimiz noktada bu tehlike durumu geçtikten sonra etkinlikler fiziksel tarafa dönecektir ama ciddi bir kısmı dijital alanda kalmaya devam edecektir diye düşünüyorum. Böyle bir evrenin içindeyiz. Bu evrende doğru pozisyon alan kişiler nezdinde de genç arkadaşlara özellikle söylemiş olayım, kariyer noktasındaki planlamadan tutun, iş seçimi ve sektör seçimi noktasına kadar doğru pozisyonları alanların diğerlerinden ayrışacağı bir dönem bizi bekliyor.”
Bu kadar belirsizlik içinde ekonomik tahmin yapmanın çok zor olduğunu ve bu noktada yapılan değerlendirmelerde yanılma payının çok yüksek olduğunun da altını çizen Ömer Emeç doyurucu bilgiler içeren sunumu sonrasında katılımcılardan gelen soruları da yanıtladı.
Albaraka Türk Katılım Bankası Baş Ekonomisti Dr. Ömer Emeç’e değerli vakitlerini ayırıp ilk online etkinliğimizde konuğumuz olduğu için, siz değerli mensuplarımıza da bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkür ediyoruz.
Özetlemeye çalıştığımız bu değerli programın geniş halini aşağıdaki link üzerinden izleyebilirsiniz.