Korkut Özal Divan’da konuştu: İyi lider helikopter kalitesinde olmalıdır!

Aylık olarak gerçekleştirdiğimiz Divan Sohbeti’nde bu ay, uzun yıllar devlet adamı, üniversite hocası, işadamı ve siyasetçi kimliğiyle Türkiye’ye katkıda bulunan, halende kurduğu AKÖZ vakfı ile maddi-manevi birikimlerini genç kuşaklarla paylaşmak yönünde çalışmalar yapan saygın bir ismi, Korkut Özal’ı ağırladık.

15 Kasım Pazar sabahı İTO Kandilli Cemile Sultan Tesisleri’nde gerçekleştirdiğimiz programa göre keyifli bir kahvaltının ardından BYV Mütevelli Heyeti Başkanı Tuncay Dinç’in yaptığı takdimle başladı. “Yöneticilik, Liderlik ve Etik” başlığı altında bizlere tecrübelerini anlatmak üzere kürsüye gelen Korkut Özal,  konuşmasına aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihinin özeti de olan hayat hikayesiyle başladı.

Korkut Özal, icazetli bir medrese hocası olmasına rağmen dönemin koşulları sebebiyle once öğretmen sonra bankacı olan bir baba ile öğretmen bir annenin 3. çocuğu olarak 1929 yılında Malatya’da dünyaya geldi. Ailesinin memuriyeti sebebiyle Anadolu’nun farklı yerlerinde eğitimine devam eden Özal, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra Devlet Su İşleri, Türkiye Petrolleri Anomin Ortaklığı gibi devlet kurumlarında yöneticilik ve ODTÜ, Boğaziçi ve Yıldız üniversitelerinde hocalık yaptı.  1973, 1977 ve 1995 seçimlerinde üç dönem milletvekili olarak meclise giren Korkut Özal  iki kez Tarım, bir kez de İçişleri Bakanlığı olmak üzere üç kez Bakanlık yaptı. 1980 darbesi sonrasında hakkında açılan dava nedeniyle memuriyet ve hocalıktan uzak kalan Özal bu dönemde Irak’tan petrol ürünlerini Türkiye’den transit geçerek ihraç eden bir şirket kurarak ticaretle iştigal etti. Korkut Özal bu dönemde elde ettiği kazançla kurduğu kendi adını taşıyan Abdurrahman Korkut Özal (AKÖZ) Vakfı aracılığıyla halen hizmete devam ediyor.

Korkut Özal’ın Türkiye’nin demokrasi serüvenine dair tecrübeleri 13 yaşında bir ortaokul talebesiyken Mardin’de tanık olduğu 1942 milletvekili seçimleriyle başlıyor. İkinci seçmen uygulamasıyla yapılan seçimlerin seçmenlerin kendilerine dağıtılan kapatılmış zarfları bir kutuya atmasından ibaret olduğunu anlatan Özal, 1946 seçimlerinde kullanılan “açık oylama gizli tasnif” sisteminin, muhalif partiye verilen reyleri boşa çıkarmak gibi seçim usülsüzlüklerini de beraberinde getirdiğine dikkat çekti.Buna rağmen 60 kadar milletvekili ile Demokrat Parti’nin Meclis’e girmesiyle başlayan 1946-1950 dönemini, Türkiye’nin en büyük demokratikleşme savaşının yaşandığı dönem olarak niteleyen Özal’a göre Türkiye’de siyasetçilerle politikacılar arasında çok önemli bir farklılık var. Millete hizmeti esas alan siyasetçilerle çıkarlarını maksimize etmek için çalışan politikacılar arasındaki bu çekişmenin bugün yaşanan çeşitli açılım tartışmalarına da yansıdığını belirten Özal, “Açılımı bile çıkar kavgası haline getiren, acaba bu kavganın sonucunda iktidar olabilir miyim diye düşünen fırsat düşkünü politikacılar var”  dedi.

Korkut Özal’a göre milleti devlete karşı koruması gerekirken; çeşitli kurum ve odakları millet iradesine üstün kılan 1961 ve 1982 Anayasalarının, ülkeyi yönetilemeyen bir demokrasi haline getirip en başta ekonomi olmak üzere bütün sosyo-ekonomik yapıyı baltalaması hala devam ediyor. Özal “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir”  ilkesini kendine gerçek anlamda şiar edinen 1924 Anayasasının bu yönüyle 1982 Anayasasına nazaran çok daha demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa olduğunu belirtti ve  “Mevcut Anayasanın kör döngüsünü devam ettirerek bu çıkmazdan kurtulmak mümkün değildir, bu anayasaya uyum sağlıyayım yönündeki bir yaklaşım sadece iktidarı kaybetmekle sonuçlanır. Dokuz anayasal gücün millet iradesini bölüştüğü ve seçilenlerin haklarının anayasal maddelerle kısıtlandığı bir sistem bu. Türkiye için gerçekten büyük bir şans olan bugünkü tek parti hükümeti bu çıkmazı sona erdirmek ve ülkenin önünü açmak istiyorsa bir an once bu darbe anayasasından kurtulmalıdır. Ne varki bu büyük değişikliği yapısal değişimlerle yapmaya kalkışmak yerine süreci yumuşatacak ve hızlandıracak bir yol olarak ve bu amaçla 1924 Anayasasının tekrar devreye alınması yönünde bir referandum yapılmalıdır. Böylece 27 Mayıs 1960 hiyanet darbesinin Türkiyeyi içine düşürdüğü makus(kötü) ortadan kalkar ve 1924 anayasası ile ülke daha iyi ve kolay yönetilebilecek bir hale gelir ve bu da çok daha demokratik ve özgürlükçü modern bir anayasanın gerçekleşmesine olanak sağlar” dedi.

Kamuoyunda “Ergenekon” olarak bilinen dava ile ilgili bir soru üzerine Abdülhamit’i tahtan indirenlerle  Filistin’i Abdülhamit’ten satın almak isteyenler aynı zincirin halkalarıdır diyen Özal, sözlerine şöyle devam etti : “Kökü dışarda olan güçlerin memleketi istedikleri gibi manipüle etmeye çalışmasının adı Ergenekon’dur. Türkiye’nin kaynaşan ve aynen Osmanlı döneminde olduğu gibi köken ve inanç olarak çok farklı toplulukların aynı üst kimliği benimseyerek birlikte ve mutlu olarak yaşayan bir toplum olmasını istemeyenlerin planıdır. Devleti yönetmek için gereğinde Dersim katliamı gibi bir uygulamayı uygun bir yöntem olarak gören çarpık ve şövenist zihniyetten kurtularak, herkesin hukukunun aynı derecede korunduğu bir ülke olmamız lazım”.

Muhafazakar söylemli sağ bir partinin uzun soluklu iktidarıyla birlikte “Müslümanların parayla ve makamla imtihanı” na dönüşen süreci de değerlendiren Korkut Özal, inanan insanlar için makam ve paranın bu dünyaya geliş gayesine hizmet edecek araçlardan ibaret olması gerçeğini vurguladı. Özal’a göre şimdilerde gözlemlenen bu durum insanların amacı unutup araca yönelmelerinden ibaret.  Bizi biz yapan değerlerin zaman içinde yıprandığına dikkat çeken Özal “Giden ve aşınan değerlerin yeri, polis ve jandarmayla doldurulamaz. Evet bazı değerlerde gedik açıldı ama hâlâ bunlara karşı çıkanlarda bile bu değerler güzel davranışlarla devam ediyor” dedi.

İslami bankacılık alanında da uzunca bir süre çalışmalar yapan ve Türkiye’de katılım bankacılığının gelişmesi için emek sarfeden Korkut Özal, kendisine kamuoyunda “Finansal Ergenekon” olarak nitelendirilen bir oluşumun  gerçekten var olup olmadığıyla ilgili bir soru üzerine şunları söyledi: “İslâmi bankacılık, iyi fikirle paranın, yani emekle sermayenin ortaklığı esasına dayanır. Farklı para birimleriyle yapılan işlemlerde para birimlerinden kaynaklanan değer kayıpları yaşanır. Altının değerini esas alan İslâmi ticaret ise tüccarı spekülasyonlara karşı korur, kaybı ve kazancı ortaklar arasında eşit olarak bölen adil bir sistem kurar. Biz İslâmi bankacılığı Türkiye’ye getirirken bunları düşünmüştük, ancak uygulamada gerekli teknik altyapılar oluşturulamadığından yeterince başarılı olunamadı. Mesela projeyi yapanlar işin bitmesini bile beklemeden parasını alıp çekip gittiler, oysa başarı için sermaye sahibiyle fikir sahibinin riski hakkaniyetle paylaşmaları gerekir”.

İbrahim Özal’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen toplantıda Korkut Özal iyi bir liderde bulunması gereken özelliklerle ilgili bir soruyu ise şöyle cevapladı: “İyi bir lider;

1)     Herşeyden önce empatik davranmalıdır, karşısındaki kimsenin neden öyle davrandığını anlayabilmek için buna ihtiyacı var.

2)     Diyaloga açık bir zihniyeti olmalıdır, herkesle görüşebilmeli, herkesi dinleyebilmelidir.

3)     Hoşgörülü olmalıdır. (Yaradılanı hoş gör,Yaradandan ötürü.)

4)     Öz disiplin ve fikrî takip sahibi olmalıdır. Öz disiplinle oluşturduğu projesinin başarısını sağlamak için neticeyi alana kadar onun arkasını bırakmamalıdır.

5)     İyi bir lider “helikopter kalitesine” sahip olmalıdır. Yani bir meselenin sorumluluğunu yüklenince helikopter gibi yükselip görev alanının tamamını ve detaylarını kuşbakışı incelemeli, araştırmacılar ve uzmanlara danışarak meseleyi bütün yönleriyle analiz etmelidir. Böylece büyük resmi gördükten ve konunun ana hatlarını idrak ettikten sonra, planlama, dönüşüm vb. diğer aşamalara geçmelidir. Daha sonar sorunun olduğu yerlere dalıp onları yeniden düzenlemelidir.

6)     İyi bir liderin iyi kurmaylara ihtiyacı vardır. İyi bir takım-lider ilişkisi sorunların çözümünü kolaylaştırır. Başka bir deyişle, iyi bir liderin meseleleri kendisine gelmeden once araştıran, olgunlaştıran ve etraflıca değerlendirdikten sonra kendi görüşünü de ekleyerek amirine sunan kurmayları olmalıdır.

7)     Liderler meseleye bir denizaltı gibi dalıp orda kaybolmaktan ya da kelebek gibi her meseleye hiçbirini çözmeden konup kalkma uygulamalarından kaçınmalıdır.

Korkut Bey, sohbetin sonunda kendisinden tavsiye isteyen katılımcılara, Hicri takvime göre 82, Miladi olarak da 80 yaşında olduğunu, bu oldukça uzun yaşamında dünyanın bir gelip geçme yeri olduğunu yaşayarakta öğrendiğini söyledikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Amaçlarla araçları iyice ayırmak gerekir.Araçlar amaç haline getirilmemelidir. Sadaka ve sılay-ı rahim ömrü uzatır, bunları gerektiği gibi önemsemek lazım. Unutmayın kulun bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı da vardır. Halis niyetlerle elden gelen çaba harcanırsa Allah mutlaka bunun karşılığını verecektir.”

Dönemin ikinci Divan Sohbeti, Kurucular Kurulu Üyemiz Mustafa Büyükabacı’nın günün hatırası olarak Korkut Özal’a bir hediye takdim etmesiyle sona erdi.

Malike Akkuş-İşletme-4

Platformunuzu seçin ve paylaşın.