Prof. Dr. Selçuk Esenbel İle “Japon ve Türk Modernleşmesi Kıyaslaması” Başlıklı Bir Söyleşi Gerçekleştirdik.
11 Nisan Perşembe günü Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Selçuk Esenbel’i Boğaziçi Konak’ta misafir ettik.
Vakfımız Mütevelli Heyeti Başkanı Haluk Dortluğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen programda Sayın Selçuk Esenbel, “Japon ve Türk Modernleşmesi Kıyaslaması “ başlığı altında iki toplumu karşılaştırarak modernleşme serüvenlerini aktardı bizlere… Bu konuyu tarihsel sürecinde inceleyerek “Japon ve Türk Modernleşmesi” isimli bir kitap yazmış olan Esenbel, “Japon ve Türk toplumu birbirine benziyor diye bir algı var, biz bugün bu algının ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu konuşacağız.” diyerek sözlerine başladı.
Bilindiği gibi her iki toplum da tarihlerinin belirli bir döneminde Batılılaşma geçirmiş toplumlardır. Ve yine bunun akabinde de hem Japon hem Türk toplumunda belli kimlik ve aidiyet sorunları olmuştur.
ESENBEL, Osmanlı’da Tanzimat’tan beri bir Islahat hareketi olduğunu vurgulayarak, bizim bu olguyu modernleşme olarak görmemizinse yeni olduğunu söyledi. Modernleşme kavramının 1966 yılında üretilmiş olan yeni bir kavram olduğunu, hatta 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıktığını ifade eden Selçuk Esenbel, kişilerin o zaman ki düşünce ve niyetlerinin de iyi okunup anlaşılması gerektiğinden bahsederek, “Maddi koşullar, niyetleri belirler.” diyerek sözlerine devam etti.
Japonya’daki modernleşmeyi anlamamız için en büyük dönüşümün yaşandığı 1868 -1912 arasındaki Meiji Dönemi’ne bakılması gerektiğini ifade eden Esenbel, bu dönemden 10 yıl önce 1858 yılında Tokugawa hanedanı döneminde beyliklerle yönetilen ve merkezi hükümet tarafından idare edilen dönemde dönüşümün başladığını belirtti. Bu dönemi Polonya ile de benzeştirebileceğimizi söyleyen Prof. Dr. Selçuk Esenbel, buna sebep olarak da güçlü bir aristokrat sınıfın varlığını gösterdi. Bu dönemde Japonya’da istikrarlı ama otoriter bir rejim mevcut olduğunu söyleyen Esenbel, ülkenin Asya da ki algısının özellikle Çin’de “Bulutların Arkasındaki Krallık” olduğunu vurguladı. Japonya’da dinin, 6.yy’dan itibaren karma olduğunu, Budizm ve Şinto inancının benimsendiğini anlatan Selçuk Esenbel, 1868 yılında da genç samurayların Tokugawa’yı devirip meşruiyeti İmparatordan alarak yönetime geçtiklerinden bahsetti. Bu dönemde değişimi başlatan önemli bir olay olarak da 1853 yılında ABD’nin dört gemilik bir filosunun Tokyo körfezine demir atmasını aktaran Esenbel, ardından bir sonraki yıl daha büyük bir donamayla gelen ABD filosu etkisiyle bir dostluk anlaşması, dört yıl sonra da 1858 yılında bir ticaret anlaşması(kapütülasyonlar) imzalandığını belirtmiştir. Hatta zorunlu yapılan bu kapitülasyon antlaşmaları sonucunda da 1861 yılında beyliklerde isyan çıkararak on yıla yakın iç savaş döneminin ardından, İmparator Meiji başa geçmiş ve yeni bir dönem başlamıştır.
Esenbele’e göre Japonya da ki dönüşüm sürecinin başlama sebebi, kapitülasyonlar nedeniyle bir yok olma sürecine girdikleri düşüncesi ile yaşadıkları paniktir. Osmanlı toplumunda böyle bir korku ve panik olmamıştır. Meiji döneminde Japon toplumunu sürükleyen ve kalkınma hamlesini gerçekleştirmesini sağlayan motivasyon “güçlenmemiz lazım” anlayışıdır. Asya da ki diğer ülkelerle kendilerini karşılaştırarak yok olan bir devlet haline gelmeme adına toplumsal bir çaba ile değişimi hızlandırmışlardır. Ve Meiji dönemini Osmanlı’ dan ayıran en önemli özellik, Japonların kendi coğrafi konumları dolayısıyla dünyadaki dengeleri çok iyi okumalarıdır. Oluşan korku psikolojisi ile kendileri için Rusya’yı tehlike görerek, o dönemde sanayileşme ve endüstrileşmeyi sağlayan İngiltere ile dostluk kurarak onlardan teknoloji ve özellikle askeri teçhizat ithal etmişlerdir. Japonya’ nın Rusya’ya karşı İngiltere ile işbirliği stratejisi başarılı bir politika olmuştur. Bu dostluk sayesinde güçlenen Japonya 1894’te kapitülasyonları kaldırmış ve tarihte en erken kapitülasyonları kaldıran devlet olmuştur. Osmanlı’da ise kapitülasyonlar ancak 1922’ de Lozan Antlaşması ile lağvedilebilmiştir.
1899 yılında hazırlanan Meiji anayasasının ardından Japonya Avrupalılaşmıştır. Avrupaya kendini kabul ettirmiştir. Hatta Meiji Anayasasında bulunan Meiji Andı’nda “geçmişin elim adetleri kaldırılacak ve doğanın adil kanunlarına uygun olarak her şey yeniden düzenlenecek”[1] ifadesi Meiji Döneminde Batının ilim ve fennini alıp kültürde ise hala Japon kalmanın yollarının arandığını göstermektedir. Bu anayasa Japonya’nın İngiltere kamuoyunda kabul görmesi için önemlidir. Osmanlı bu dönemde anayasa düzenlemeye çalışmışsa da daha sonra dondurmuştur.
1912 yılına gelindiğindeyse Japonya’nın Osmanlı’dan ayrıştığını ifade eden Prof. Dr. Esenbel, Japon ve Türk toplumu modernleşmesine bakıldığında, bilim ve teknolojiye bakışta gözle görülür farklılıklar bulunduğunu belirtti. 1868’ten 1920’ye kadar olan süreçte Japonya Batı’dan gelen teknolojiyi kullanarak ilerleme sağlayıp, özellikle 19.yüzyılda kırılma noktası gerçekleştirerek teknolojiyi ve makineleşmede büyük başarı elde etmişlerdir. Japonlar’ın 1868’lerde ithalata başlayıp 1920’lerde kendi makinelerini yapacak hâle gelmiş olmaları önemlidir. Alma sürecindeyken üretebilecek hâle gelmişlerdir.
“Teknolojiyi üretme bir siyasettir.” diyen Esenbel, dokuma sanayiinde dokuma makinesi yaparak teknoloji üretir hâle gelen Japonlar’ı Osmanlı’dan ayıranın da bu yönleri olduğunu söyledi. Türk toplumunda gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet Dönemi’nde teknolojiyi transfer ettikten sonra yeni bir şey üretme bağlamında tutuk davranıldığının altını çizen Esenbel, Japonya’da ise teknolojik dönüşüm isteğnini daha ilk dönemlerde topluma yerleştiğini belirtti.
Modernleşme hareketinin en önemli unsuru olan nüfus artışının Japonya’da da gerçekleştiğini söyleyen Prof. Dr. Selçuk Esenbel, Japon halkının kültürünü devam ettirse bile iş ortamında Batılı kıyafet tarzına geçtiğini, evde 2 ya da 3 ayrı tipte yaşam odaları oluşturduklarını belirtti. Esenbel,”Bugün Japonya siyasi olarak Batılı gibi görünüyor. Yalnız kültür olarak eklektiktir. Herkes gibiyiz imajları vardır. Her toplum modern Batı’yı içermesi gerektiğini bilip ona göre bir model oluşturmaktadır. Ve kendileri için en rahat olan müzakere sürecine girerek değişimlerini gerçekleştiriyorlar.” dedi.
Sonuç olarak Esenbel Japonlar’ın kültürel kimlik oluşturmada başarılı olduğunu, bunun sebebi olarak da “Gerçek gelenek yerine, yeni gelenek icad etmede başarılı olmaları” nı gösterdi. Bugünkü geleneklerin 19.yüzyıl modernleşmesinin getirdiği gelenekler olduğunu vurgulayan Profesör Esenbel, yine Japonya’nın giysisi kimonoyu modernleştirerek modern milli kültür yaratma da başarılı olduğunu söyledi. Cumhuriyetin ilk yıllarında bizde de milli kıyaferin denendiğini belirten Esenbel, fakat bu denemenin başarısızlıkla sonuçlandığını ifade etti.
Özetlemek gerekirse Japonyada ki modernleşme çabasında en belirgin olanın duruma göre kalıp değiştirebilme olduğunu vurgulayan Esenbel’e göre, Japonya değişimi ve modernleşmeyi sağlarken, tüm alanlarda esnek bir yapı sergileyerek dönüşümü içselleştirmiş ve bu şekilde başarıya ulaşmıştır. “Japonya toplumsal olarak belki de içinde hırs barındıran bir isteklilikle değişim sağlanmıştır.” diyerek sözlerini noktalayan Prof. Dr. Selçuk Esenbel programın sonunda katılımcılardan gelen soruları da yanıtladı.
Hazırlayan:Hatice Sürün
[1] Esenbel, S. Japon Modernleşmesi ve Osmanlı, s. 111