Boğaziçi Konak’ta Medine rayihası
14-25 Ekim 2009 tarihlerinde düzenlenen Kutlu Yolculuk-V umre ziyaretinde bulunan Umre kafilemizin ve umre havası solumak ve önümüzdeki yıllarda Kutlu Yolculuk ziyaretlerine katılmak isteyen öğrenci arkadaşlarımızın iştirakiyle 7 Ekim Çarşamba gününün akşamında Boğaziçi konak’ta bir araya geldik.
Seminere katılanlara hurma-zemzemle birlikte umre intibaları ikram edildi..
Seminerde, umre ziyaretinde bulunan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri umrede yaşadıklarını, Medine’nin hoş kokulu atmosferini, hatimle kılınan teravih namazlarındaki huzuru, yüz binlerce Müslüman’la birlikte saf tutmanın huşuunu, Kadir Gecesi umresindeki feyzi, iftar sofralarındaki bereketi, dualardaki lezzeti, tavaflardaki maneviyatı, hep birlikte yapılan umrelerden arda kalan mutluluğu, gönülleri Medine-i Münevvere aşkıyla yanıp tutuşan Boğaziçili gençlerle paylaştı.
Umre intibaları seminerinde kafilemizde yer alan arkadaşlarımızın çektiği fotoğraflardan derlenen fotoğraf albümü üzerinden vakıf mensubumuz Fatih Elmalı haziruna kutlu beldeler hakkında bilgilendirdi; umrenin kulluk şuuru üzerindeki manevi etkisine değindi.
Umre intibaları semimeri vesilesiyle tavaf alanına, Uhud Okçular tepesine, Medine-i Münevvere’de Babüs-Selam’a gittik..
Mescid-i Nebevî’yi ziyaret edenler yaşamıştır… Babüs-selam’dan Peygamber Efendimizi (sav) ziyarete doğru adım atınca hisler coşuyor, kirpikler bir müddet sonra gözyaşlarını taşıyamaz oluyor… Umre dönüşünde artık yufka gibi incelen yürekleri selât-ü selamlar Mescid-i Nebevi’ye götürüyor. Bir kardeşimiz umre intibalarını aktarırken, bağrı, Habib-i Kibriya’nın (sav) hasretiyle yanmış olacak ki hissiyatı sözlerine galip geldi. Bu hâl, bizi Mehmet Akif’in, Necid çöllerini bir karınca misali aşa aşa Medine-i Münevvere’ye vasıl olup da Sevgili Peygamberimizin (sav) pâk kabirlerinin demirlerine yapışıp kalan bir Sudanlı kardeşimizin hikâyesini resmettiği şiire götürdü.
(…)
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü…
Nücûma sor ki, bu kirpikler uyku görmüş mü?
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir…
Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
Beş altı sîneyi hicran içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
Demir nikaabını kaldır mezâr-ı pâkinden;
Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
Nedir o meş’ale? Nurun mu? Yâ Resûlallah!..
…
Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir “Ah!..”
Ne gördüm, oh! Serilmiş zemine Sudanlı…
Başında, ağlayarak bir zavallı Seylanlı,
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini…
(…)
Sözün bittiği yerde Fatih Elmalı Ağabeyimiz dualar etti. Dualarına gönülden “Âmin” dedik. İnşallah önümüzdeki yıllarda da pırıl pırıl onlarca, yüzlerce Boğaziçili gencin umresine vesile oluruz.
İbrahim Ethem Gören