Divan Sohbeti’nde İlk Milli İnsansız Hava Aracının Hikâyesini Bayraktar Kardeşlerden Dinledik
22 Şubat Pazar günü 31’incisini düzenlediğimiz Divan Sohbeti’nde uzun bir aranın ardından Etiler Saray Muhallebicisi’nde yeniden bir araya geldik. Programda ülkemiz savunma sanayii için önemli başarılara imza atmış olan, ilk milli insansız hava aracını üreten Baykar Makina’nın Genel Müdürü Haluk Bayraktar ve Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar’ı misafir ettik.
Yoğun bir katılımla gerçekleşen sohbette, 1984 yılında Özdemir Bayraktar tarafından otomotiv sanayiine yerlileştirmeye tâbi hassas motor, pompa ve dişli kutusu parçalarının imalatı konusunda hizmet etme amacıyla kurulup, 2000’li yıllara kadar bu işlevini sürdüren, daha sonrasında ise havacılığa ve teknolojiye meraklı aile yapısı gereği İnsansız Hava Aracı Sistemleri ve alt sistemlerinin milli olarak tasarlanıp üretilmesi amacıyla yoğun bir Ar-Ge çalışması sürecine giren şirketin hikâyesini Haluk Bayraktar ve Selçuk Bayraktar kardeşlerden dinledik.
Konuklarımız, şirketleri çatısı altında başlattıkları ve 10 yılı aşkın bir süredir devam eden girişimleri, bunlara ilişkin yaşadıkları süreçler, ülkemizin insansız hava aracı teknolojisinde geldiği durumu ortaya koymak ve geleceğe yönelik projeksiyonlarla sektörün resmini ortaya koymayı amaçladılar.
Haluk Bayraktar Bey ilk olarak tedarik, Ar-Ge ve maliyetler açısından savunma sektörünün dünya pazarındaki yerine dair genel bir bakış sundu. Buna göre askeri keşif, gözlem, istihbarat amaçlı sinyal toplama amacıyla % 86 oranında askeri alanda, haberleşme, gözlem, hava tahmini ve jeolojik amaçlı olarak % 14 oranında da sivil arenada kullanılan İnsansız Hava Araçları, şu anda dünyada en fazla Amerika’da kullanılmaktadır.
Ülkemizde ise Savunma Müsteşarlığı tarafından yürütülen projelerle 2004 yılından sonra askeri alanda yurt dışından hazır alım yerine yurt içinde özgün geliştirme modellerine yönelik bir açılım başlamıştır. Savunma sanayii stratejik bir alan olduğu için alanın pek çok sisteminde derinlemesine inilebildiğini belirten Genel Müdür Haluk Bayraktar, bunun önemine şu sözlerle dikkat çekti: “Otomotiv sektöründe ağırlıklı olarak ekonomik fizibiliteler yapılırken, savunma sanayiinde bir insansız uçağın beynini de siz yapmıyorsanız o sizin uçağınız olmayacağı için bunu yapabilmeniz için size destek verilmektedir. Siz de bu yolla bir uçuş sistemini en derinine kadar geliştirip ona sahip olma imkânına kavuşuyorsunuz. Dolayısıyla bu destek savunma sanayii alanında çalışan insanların da bilimsel anlamda derinleşmesine ve gelişmesine vesile olmaktadır. Bu anlamda savunma sektörü insan kaynağı açısından, insan yetiştirme açısından önemli bir alandır.”
Fotoğraf ve videolar eşliğindeki sunumlarıyla Haluk ve Selçuk Beyler’den çalışmalarını dinlediğimiz, yaş ortalaması 30’un altında olan 100 kişilik genç Baykar Makina ekibinin, 65’i çeşitli alanlardan mühendislerden, 35’i de teknisyenlerden oluşmakta. Aynı zamanda akademik çalışmaları da olan, çeşitli üniversitelerle iş birliği içinde olan ekibin, bir atölyede mini insansız uçak üretimiyle başlayıp, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine girme başarısını göstermeleri elbette kolay olmamış. Şu anda Baykar Makina tarafından üretilen 200 insansız hava aracı genelkurmay ve polis teşkilatları bünyesinde kullanılmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin ilk yurt dışında Katar’a sattığı 20 adet mini insansız hava aracı, gurur kaynağımız olan Baykar üretimidir.
Yüksek bir motivasyon, azim ve kararlılıkla çalışmalarını sürdüren Baykar Makine’nın son başarısıysa, 2014 Kasım’ında kabul testlerinden geçen ise 27 bin feette 24.5 saat uçan, en hassas koordinatları alabilen, % 93 yerli sanayii ile üretilmiş olan Baykar TB 2 uçaklarıdır. “Ülkemizde ilk defa bu kadar derinlemesine bir uçak projesi yapıldı.” diyen Haluk Bayraktar, “Uçağın beyninden bataryasına, hava veri kayıt cihazları, servoları, en ufak bileşenine kadar Türkiye’de ilk defa yapılmıştır. Tüm elektronik donanımlar, yazılımlar yerli yapımdır. Uçak Heron ve Predatör’lerden farklı olarak “üç yedekli uçuş kontrol sistemi “denilen üç bilgisayara sahiptir. Ürünlerimiz şu anda yolcu uçaklarında dahi olmayan otomasyona sahip çok ileri seviyede ürünlerdir.” sözleriyle de gelinen başarılı noktaya vurgu yaptı.
Sınıfında dünya rekoru kırmış durumda olan uçakların kabul testlerinden derlenen görüntülerini birlikte izlediğimiz sunumun sonunda Haluk Bey, bundan sonra yapılması gerekenleri de şu cümlelerle ifade etti:
“Sonuç olarak ifade etmem gerekirse, biz 100 kişilik bir ekiple Türkiye’de dünya seviyesinde teknolojik olarak en ileri seviyede olduğunu söyleyebileceğimiz bir ürünü geliştirdik ve ülkemize kazandırdık. Ama bu bir ekosistem meselesidir. Sizin kendi başınıza kurum olarak çok başarılı olmanız çok fazla bir şey ifade etmiyor. Bunu destekleyecek her birimin de bu başarıya sahip çıkması lazım. Yani bunu tedarik eden kurumun da, bunun regülasyonunu oluşturan kurumun da, kullanacak olan askerin de, herkesin sahip çıkması gerekiyor. Bu her alanda gerekli bir noktadır, ama savunma ve havacılık sektöründe daha da gereklidir. Bu tip projelerin gelişmesi bir Ar-Ge kültürü ile başlamaktadır. Maalesef bizim gibi hep hazır alım, bitmiş ürün alımı yapan, şartnameleri bu ürünlere göre hazırlanmış bir ülkede, insanları hep hazır ürünlere endeksliyorsunuz. Dolayısıyla da buna muhatap olan insanlar Ar-Ge kültürüne, yeni geliştirilen bir projeye sabır gösteremiyor.”
Ar-Ge çalışmalarını tıpkı bir bebeğin dünyaya gelip, gelişip düşe kalka yürümeyi öğrenmesine benzeten Haluk Bey, “ Biz bu çabayı insansız hava uçağı yapımında gösteriyoruz. Bu anlayışı pek çok farklı alanda oluşturmalıyız ki işte o çok arzu ettiğimiz, çokça ifade ettiğimiz 2023 vizyonuna ulaşabilelim.” diyerek sözlerini noktaladı.
Konuklarımız, dinamik ve dopdolu sunumlarının sonunda dinleyicilerden gelen soruları da cevapladılar.