Sosyolojik Analiz Oturumları’nda “Türk Sekülerleşmesi”ni Ele Aldık
12 Nisan Cuma günü düzenlediğimiz Sosyolojik Analiz Oturumları’nda gündemimiz “Türk Sekülerleşmesi” idi. Mehmet Fatih Aysan’ın moderatörlüğünde yapılan programda gündemimizle ilgili, İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nurullah Ardıç ile bir sohbet gerçekleştirdik.
Öncelikle sekülerleşmenin tarihi seyrinin irdelendiği sohbette, konu hakkında Batı’da geniş bir literatür mevcutken, Doğu’da az miktarda kaynağın bulunduğu kaydedildi. Doğu’da daha çok sekülerleşme ile yakın bağlantısı kurulan “modernleşme” ile ilgili literatür bulunmaktadır.
Sekülerleşmenin tarihine baktığımızda; 1730’larda, İngiltere’de kilise ve din eleştirisi olarak ortaya çıktığını görürüz. Agnostisizm ve ateizm savunulmuş, dinin bir gün yok olacağı söylenmiştir. 1760’larda Prusya Kralı Büyük Friedrich ile Walter birbirlerine yazdıkları mektuplarda 50 yıl sonra Hristiyanlığın biteceğini söylemişlerdir. August Comte ile başlayan Durkhem, Marx, Engels, Weber ile devam eden rasyonelleşme etkisi ile, sosyologlar dinin tamamen ortadan kalkacağını belirtmişlerdir. Bu süreç modernleşme ve sanayileşme ile 20.yy’a kadar devam etmiştir. Öyle ki Freud, “Din çocukluk hastalığıdır, en ağır nevrotik psikozdur.” demiştir. Din, zihinsel ve bilimsel evrim sürecinin bir parçası olarak görülmüştür.
1990 lara gelindiğindeyse dinin ortadan kalkmadığı görülmüş ve artık bu konuda ne zaman kalkacağına dair tahmin yürütme de sona ermiştir.
Peter L. Berger, Kutsal Şemsiye kitabında , “21. yy’a geldiğimizde dindarlar küçük gruplar halinde birbirlerine kenetlenerek yaşayacak” tezinin savunmuştur.
Buraya kadar sekülerleşmeyi tarihsel perspektiften ele alan konuğumuz Nurullah Ardıç, sohbetin bundan sonrasında sekülerleşme ile ilgili temel tezleri ele aldı.
Sekülerleşme tezinden din sosyolojisi çok etkilenmiştir. Sekülerleşme hakkında temel tezler şöyledir:
1- Modernleşme – sekülerleşme: Sanayileşme, rasyonel akıl ve şehirleşme süreci ile bağdaştırmak
2- Bilimi, dinin karşıtı olarak konumlandırmak
3- Kurumsal ve bireysel din alanlarının etkisinin azalması: Daha az inanç ve ibadet. Din adamları daha az siyaseti etkileyecek.
4- Sekürleşme geri dönüIemez bir süreçtir, çünkü modernleşmenin de geri dönüşü yoktur. Dünya daha seküler olacak iddiası bulunmaktadır.
5- Sekülerleşme evrensel bir süreçtir.
Ancak, ampirik araştırmaların hiçbiri bunları doğrulamamaktadır. Dindarlığın azalmadığı görülmüş, yapılan çeşitli çalışmalarda, dünyada kutsala dönüşün söz konusu olduğuna dair sonuçlar elde edilmiştir. Avrupa’nın sekülerleşmediği, aynı kaldığı dünyadaki, diğer bölgelerin de 1780’lerden beri dindarlaştığı iddia edilmiştir. Çünkü Avrupa’da karşı çıkılan din değil, hurafelerdi. İnsanlar şimdi gerçek dini keşfediyor. Ancak modernitenin sonucu ile kurumsal bir ayrışma söz konusu olmakta ve her kurum dinden ayrışmaktadır. Diğer yandan, ibadet ve inanç konusundaysa tam tersi bir durum gözlenmektedir. İzlanda’da kiliseye gitme oranı%2, ateizm oranı ise %2.4, ahiret inancı%81, yaratıcı ruhun olduğuna inananların oranı %88’dir.
Öyleyse “Modernite” bir tür paganizm midir? Niye dindarlaşma söz konusudur? Bu tür soruları sorabileceğimiz gibi,diğer yandan konuyu kapitalist ekonomi gibi de yorumlayabiliriz. Din piyasası şöyle demektedir; “Devlet baskısı olmazsa dindarlık artar, dini gruplar arası rekabet de artar. Eğer devlet dini serbest bırakırsa, toplam müşteri artar, dindarlık artar.”
Yrd. Doç. Dr. Nurullah Ardıç, Osmanlı-Türkiye sekülerleşmesini incelerken de süreci şu şekilde ikiye ayırdı:
1- Çatışma paradigması
2- İntibak (uyum) paradigması
1-Çatışma paradigması
Bu paradigmaya göre,18. yy’dan başlayarak Osmanlı ile Türkiye arasında din-devlet çatışması vardır. Bu paradigma, “din-devlet çatışmasında dindarlar yenildi” diye kabul eder.Hep ikili zıtlıklar kurularak, bunlar çatıştırılmış, süreç doğru anlaşılamamıştır. Avrupa-merkezci bir bakış açısı olan bu paradigma,sonuçları sebep olarak yorumlamıştır, indirgemeci ve pozitivisttir. Bilimsel değil, ideolojiktir.
2-İntibak (uyum) paradigması
Sekülerleşmeyi var olan kişi ve kurumlarla hep uyum sağlamaya çalışan bir kavram olarak yorumlayan paradigmadır. Modernleşme hani konuda olacaksa hep İslam’dan meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Çatışmadan öte uyum aranmıştır.
Son derece ufuk açıcı geçen sohbet, katılımcılardan gelen soruların yanıtlanmasının ardından sona erdi.
Hazırlayan:Övgü Kafadar (İşletme 4. Sınıf)