Sosyolojik Analiz Oturumları’nda Yoksulluk ve Nedenleri:Modern Yaklaşımlar Konusunu Ele Aldık
Kasım 2012’den bu yana Dr. Mehmet Fatih Aysan yönetiminde Boğaziçi Konak’ta gerçekleştirdiğimiz Sosyolojik Analiz Oturumları’nda ilk olarak Bauman’ın “Sosyolojik Düşünmek” isimli kitabı üzerinden giderek, sosyolojik analizlerin nasıl yapılacağı üzerinde durmuş, Dr. Hızır Murat Köse’yi konuk ettiğimiz ikinci programda da, İbn-i Haldun’un Mukaddimesi’nden bugüne dair neler çıkarabileceğimizi tartışmıştık. 1 Mart Cuma günü yapılan üçüncü oturumda ise güncel bir konu olan “Yoksulluk ve Nedenleri: Modern Yaklaşımlar” konusunu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Faruk Taşcı ile konuştuk.
Dr. Faruk Taşcı, modernleşme teorisinin yoksulluk yaklaşımı ve bu teoriye en köklü eleştiriyi getiren bağımlılık teorisi üzerinde durarak, her iki teoriye de eleştirel yönden bakıp değerli fikirlerini bizimle paylaştı.
Modernleşme teorisini ortaya atanlara göre, ülkelerde az gelişmişlik ve yoksullığun sebebi tamamen içseldir. O ülkenin kültürel değerleri, dini yapısı yoksulluğun temel kaynağıdır ve bu sebeple yoksulların yoksullukları kendi kusurlarıdır. Bu yaklaşım ortada bir yoksulluk kültürünün olduğunu, bunun da yoksul olan toplumun kültürel ve geleneksel yapılarından kaynaklandığını söylemektedir. Yoksulluğu doğuran içsel sebeplerden bir başkası da, bu ülkelerin siyasal başarısızıklarıdır. Bu da, yolsuzluk ve kayırmacılık anlayışına, muhtaçlarla ilgili yapılacak girişimlerde akraba, eş-dost ilişkisi particilik vs. etmenlerin devreye girerek ehil olma ve liyakatin önüne geçmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Modernleşme teorisinin en önemli savunucularından biri olan Friedrich Hayek, yoksulluğa çözüm amaçlı düşünülen sosyal adaleti bir serap olarak tanımlamaktadır. Ona göre, sosyal adaleti sağlamak için oluşturacak kıstaslar gücü kim elinde bulunduruyorsa onun tarafından istismar aracı haline getirilir. Hayek, bundan dolayı bir “gelir dağıtımı” olmayacağını, devlet eliyle belli vergiler alarak muhtaçlara dağıtmasının mümkün olmayacağını belirterek, devletin müdahalesi bulunmayan “gelir dağılımı” kavramını savunmaktadır.
Dr. Faruk Taşcı’nın sunumunda bahsettiği, modernleşme teorisine eleştiri getiren diğer teoriyse bağımlılık teorisidir ve Marksist literatürü temel almaktadır. Bu teoriyi savunanlar, yoksulluğu dışsal sebeplere bağlamaktadırlar. Buna göre merkez ülkeler, gelişmiş sanayisi olan ülkelerdir. Ancak bu ülkeler konumlarını sadece kendi çabalarıyla elde etmemişlerdir. Bunu çevre ülkelerden gelen hammadde ve ucuz iş gücü üzerinden elde etmişlerdir. Çevre ülkeler bu bakımdan merkez ülkelere bağımlıdırlar. Yani merkez ülkelerin zenginlikleri arttıkça çevre ülkeler otomatik olarak yoksullaşmaktadırlar. Marksist literatür yoksulluğun giderilmesine yönelik sosyal politikaları da kabul etmez. Çünkü yoksulluk dediğimiz şeyin temelinde, sistemin kendisi vardır. Sistem varolduğu sürece yoksulluk ortadan kalkmayacaktır.
Faruk Taşcı, konu edilen bu iki teorinin günümüz dünyasında gerek Müslüman ülkeler gerekse diğer ülkelerdeki idarecilere yön veren teoriler olduğunu söyledi. Şu ana kadar hiçbir ülkenin teorileri ele alıp acaba bu ikisinde bize ait olmayan ne var veya ne yok şeklinde bir sorgulama içerisine girmediğini belirtti.
Dr. Taçcı, her iki teoriyi dikkatlerimize sunduktan sonra, bunlara yönelik eleştirilerini ve kendi açısından yoksulluğun sebeplerini ortaya koyarak, soruna çözüm önerileri getirdi.
Taşcı’ya göre yoksulluğun birinci sebebi, özellikle yoksullukla ilgili çalışan ilim erbabıdır. Bu çalışmaları yapan akademisyenler, konuyla ilgili pek çok kitabın yazarı oldukları ve bu şekilde yoksullara fayda vereceklerini düşündükleri halde, dürüst davranmayarak en lüks harcamaları yapabilmektedirler.
Yoksulluğun ikinci sebebi ise insanların, genel anlamda toplumun tutumudur. Bir kısım insanlar servetlerine servet katmaktadırlar. Bizim inancımıza göre de helal yoldan kazanıyorlarsa bir sorun yoktur. Ancak bu insanlar yanıbaşlarında duran tescilli muhtaçlar için bir şey yapmıyorlarsa sorun burda başlamaktadır. Dünya üzerindeki nüfusun % 16’sı tüm dünyanın gelirlerinin % 81’ine sahiptir. Bu gelirin sadece % 1’ini fakirlere aktarsalar yoksulluk ortadan kalkacaktır. Ama bunu yapmamaktadırlar. Bu davranışın arkasındaki zihniyet, zenginden alıp fakire vermenin bir ahlaksızlık ve düşüncesizlik olduğunu savunan görüşlerdir. Faruk Taşcı bu noktada “ Bu konuda bizim sorumuz şu olmalı: “Peki biz Müslümanlar neden dağıtmıyoruz, zekat vermememizin sebebi ne?” sorusuyla kendi içimizdeki sorunların da ciddi birer araştırma konusu olduğunu vurguladı.
Dr. Taşcı’nın saydığı sebeplerden üçüncüsü ise faizdi. “Yoksulluğu giderme noktasında temel nokta, ortaya çıkan iktisâdî refahın sosyal refaha dönüşüp dönüşmediğidir. Bunu da gelirin tabana yayılıp yayılmadığına bakarak anlayabiliriz. Devlet tarafından gelirin dağılımıyla ilgili ne kadar iyi bir mekanizma kurulursa kurulsun, ortada faiz gibi bir engel olduğu müddetçe gelirin tabana yayılması mümkün değildir.”diyen Taşcı buna örnek olarak da çok tanınmış bir şirketin gelirinin % 81’inin faiz geliri olmasını gösterdi. Bu durumda olan bir şirket, yatırımı değil de yüklü faiz gelirinin devamını seçecektir. Dolayısıyla ne kadar sosyal politika geliştirilirse geliştirilsin faiz olduğu sürece insanlar arasındaki gelir uçurumu devam edecektir.
Yoksulluğu ortaya çıkaran sebeplerden dördüncüsü de yoksulların tutumudur. Faruk Taşcı bunu iki sebebe bağlıyor. Birincisi yoksullar almış oldukları yardımlara bağımlı olabilmektedirler. Bu faktör, yoksulların en baştan tembel olduklarını gösteren bir şey olmasa bile yardımlar devam ettikçe, bağımlı olma ve tembelleşme riskini artırmaktadır. Nitekim Amerika’da, Bulgaristan’da ve ülkemizde yapılan kimi araştırmalar bunu kanıtlamaktadır. İmam-ı Gazali de İhya’sında yoksulların bir adab sorunu olduğunu vurgulamaktadır. İkinci nokta da istismar konusudur. Yardıma muhtaç olmayıp, yanlış beyanatla kendini bu şekilde gösterenler olabilmektedir. Bu tip insanlar ülkemizde son yıllarda ortak veri tabanı sistemi kurulmasıyla büyük ölçüde azaltılmıştır.
Sonuç olarak Faruk Taşcı, çıkış yolu anlamında, dört noktaya temas etti. Birinci olarak zihinlerin berraklaşması gerekir diyen konuğumuz, “Bundan kasıt ne olursa olsun muhatap olduğumuz yoksulların insan olduğunu unutmamak, velev ki aldatsın, istismar etsin, tembellik etsin.” dedi.
İkinci olarak, “Desteğin berraklaşması gerekir.” diyerek devam eden Faruk Taşcı,” Yani yoksul önce tesbit edilmeli, tesbitin ardından çalışma imkânı sağlanmalı. Bunun ardından sağlanacak destek de faizsiz, saf ve berrak olmalıdır.”
Faruk Taşcı’nın temas ettiği üçüncü çıkış yoluysa merhametin berraklaşmasıydı. Taşcı bu yol için de, “Hiçbir şekilde çalışamayacak durumdakilere bir maaliyet hesabı üzerinden bakılmaksızın merhametle yaklaşılmalı, aynî ve nakdî olarak gereken neyse yapılmalıdır.” şeklinde sözlerine devam etti.
Son madde olarak da yoksullukla ilgili aktörlerin berraklaşması gerektiğinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Faruk Taşcı, bu aktörlerden veren tarafın, ister devlet, ister bir kurum, isterse bir insan kim olursa olsun kibire kapılmaması ve alan taraf üzerinde tahakkümden kaçınması gerektiğini ifade etti. Bir diğer aktör olan alan tarafın ise almayı adet haline getirmemesi için terbiye edilmesi gerekliliğine vurgu yapan Taşcı bu sözleriyle sunumunu tamamladı.
Sunum sonrası katılımcılardan gelen soruların cevaplanmasının ardından, Sosyolojik Analiz Oturumları’nın Mart ayı oturumu sona erdi.