“Süleymaniye dinginlik ve tevazudur.”
16 Şubat Cumartesi günü Yönetim Psikolojisi Uzmanı İbrahim Zeyd Gerçik’le Süleymaniye Külliyesi’nin liderlik ve yönetim açısından çözümlendiği “Bir Yönetim Modeli: Süleymaniye” başlıklı gezimizi gerçekleştirdik.
Gezimizin başında ”Mekânı okumak istiyorsanız dışarıdan içeriye doğru gitmek gerekir. Bu sebeple gezimizin 1,5 saatlik bölümünü dışarıda yapacağız.” uyarısını yapan Hocamız, İstanbul’un 7 tepesinden biri olan Süleymaniye’nin kurulduğu dönemden itibaren şehirdeki önemli bir ticaret merkezi olduğunu belirtti. Özellikle bir mekân okuması yapabilmek için gerekenin bir tefekkür ve hissetme süreci olduğunu vurgulayan İbrahim Zeyd Hocamız, külliyenin her bir dış cephesinin önüne geldiğimizde bizden 3 dakika kadar o cepheye odaklanarak hissettiğimiz duyguları ve edindiğimiz fikirleri paylaşmamızı istedi. Her cephenin ihsan, dünya-ahiret birlikteliği, huzur, estetik, adalet, ihtişam gibi ayrı bir noktayı vurguladığına işaret eden Hocamız, Süleymaniye’nin yapımı sırasında 10 bin Müslümanın ve 10 bin gayrimüslimin çalıştırıldığını, bunun bir taraftan nüfus yapısının gereği olarak (%50 Müslüman %50 gayrimüslim) toplumsal bütünleşmenin sağlaması/toplumsal bir projenin sahiplenilmesi diğer taraftan da liyakat anlayışının gereği olarak her işin ehline verilmesi amacını yansıttığını belirtti. Temel kazılırken bu konuda ustalaştıkları için Ermeniler’den yararlanılmış olmasından hareketle temelin sağlam olmasının şirketlerdeki risk yönetimine canlı bir örnek teşkil ettiğinin altını çizen Hocamız, bunun da İslam inancındaki ve Osmanlı dünya görüşündeki ihsan inancından kaynaklandığını ifade etti.
Hocamızın Süleymaniye ile ilgili olarak bizimle paylaştığı diğer dikkat çekici bilgilerse şöyledir:
Osmanlı döneminde, bugünkü kuru fasulyecilerin üstündeki kubbeli bölüm Sıbyan Mektebi olarak kullanılmaktaydı. Bunun sebebiyse çocukların şehrin rutubetli havasından etkilenmesini önlemek içindi. Süleymaniye aynı zamanda yapıldığı dönemdeki medrese sisteminde Sahn-ı Seman’dan sonra gidilen bir yüksekokul (bugünkü deyimle yüksek lisans/doktara) statüsündeydi. Pedagojik olarak Sıbyan Mektebine giden çocukların önlerine rol model koymak amacıyla bugünkü anlamda üniversite ve ilkokulun iç içe olması gibi bir durum söz konusuydu. Bununla kurumsal kültürü taşıyacak elemanın daha baştan bir sistem içerisinde yetiştirilmesi amaçlanıyordu. Aynı zamanda bir ticaret merkezi olan Süleymaniye’de böylelikle ticaret ve bilgi iç içe oluyordu. Külliyede tıp eğitimi verilen bir bölüm vardı ve bu bölümde eğitim görmek için öncelikle dini ilimler öğrenilmeliydi. Çünkü insan hayatına hâkim olacak/karar verecek hekimlerin, öncelikle belli ahlak ve karakter değerlerine sahip olması, yani dine ve dini ilimlere vakıf olması gerekiyor.
Süleymaniye’nin denize bakan cephesinde 3. ve 4. sınıf talebeleri eğitim görmekteydi. Bunun sebebi şehre ve boğaza hâkim bu noktadan öğrencilere ufuk verilmesi amaçlanıyordu. Deniz insanın hayal dünyasını ve ufkunu genişletir. Başarılı liderler ve iyi yöneticiler çıkarmak istiyorsak şehrin ahenk, bütünlük ve devamlılık göstermesi gerekir. İşte Süleymaniye bu tarihsel bütünlük ve sistematik sürekliliğin ürünüdür. Bu Müslümanların ‘biz bizden önceki bilgiyi reddetmeyiz, fakat biz son diniz ve insanlığın kemal noktasını temsil etmekteyiz’ düsturunun bir yansımasıdır.
Süleymaniye düzenli planlamanın bir üründür. Külliye içindeki selvi ağaçları dört mevsim yeşil kalır ki bu yenilenme ve canlanmayı temsil eder. Ayrıca cesedin kokusunu dağıtır ve aralarından rüzgâr geçerken Hû sesi çıkar. Bu oradaki mevtaların ruhu için bir dua olur. Bu zarafet, incelik ve güzellik anlayışının, külliye içindeki çınar ağaçları ise köklere yatırım yaparak uzun müddet sağlam bir şekilde canlı kalma hedefinin güzel bir örneğidir. Planlama noktasında bir diğer dikkat çekici nokta ise külliye bitmeden 5 ay evvel vakıfnamesinin yazılmış olmasıdır.
Camiinin kubbesi lideri, yani liderin toplayıcılık, birleştiricilik ve gücünü dengeli dağıtma özelliğini gösterir. Böylelikle yönetici sınıf, ekipler ve toplum arasında karşılıklı saygı tesis edilmiş olur ki bu dostluk anlayışı şirketlerin ve devletlerin kuruluş felsefesinde mevcuttur. Camiinin ön kapısı ise Müslüman dünyaya bakar. Burada Müslümanlık ve Müslüman dünya ile olan ilgi anlatılarak adalet, kuşatıcılık, bütünleşme, güzellik ve uyum prensipleri simgelenir.
Yaz aylarında külliyede 3000 kişi çalışmaktaydı ve bunların arasında 7-8 dil bilenler vardı. Bu personel yönetiminin canlı bir örneğidir. Diğer taraftan temel kazımı için çalışan işçilere ki savaş esirleri de dâhil olmak üzere günlük 10 akçe verilmekteydi. Çünkü bedensel yıpranma dikkate alınmaktaydı. Bu hem adalet anlayışının hem de ihsan anlayışının (yani yaptığımız her işi en iyi şekilde yapma anlayışının) sonucudur.
İşi ehline vermek ve yetkinliğe öncelik vermek Süleymaniye’nin yapım sürecinde öne çıkan bir noktadır. Bu nokta eserin mimarı Mimar Sinan’dan başlayarak çalıştığı ekiplere kadar kendini göstermektedir. Sinan, her hangi bir deprem riskine karşı yapım aşamasında temele cam koydurtup çatlayan noktalardan kazıklar çaktırarak temeli sağlamlaştırdı. Minarelerin yüksek bölümleri ise taşlardan ray sistemi meydana getirecek şekilde tasarlanmıştı. Bu iyi ekiplerin risk yönetimine öncelik verdiğini gösteren önemli bir örnektir. Osmanlıda kadılar aynı zamanda belediye başkanı idi. Yani şehri planlayanlar hukuka da hâkim idi. Padişahlarsa 1700’lü yıllara kadar baş mimardan matematik, mimarlık ve mühendislik eğitimi alıyordu. Örneğin Mimar Sinan 2. Selim ve 3. Murat’a ders vermişti. Bugün de yöneticilerin ve liderlerin iyi bir yöneticilik sergilemesi için alanlarındaki pek çok konuya vakıf olmaları gerekmektedir.
Külliyenin ana giriş kapısı yüzüm kıbleye dönük ben sırat-ı müstakim üzereyim anlamını taşımaktadır. Bu yönetim dilinde bir kıbleniz/misyonunuz olsun misyonunuz dosdoğru/sırat-ı müstakim üzere olsun mesajı içermektedir. Külliyenin dış avlusu ilm’el yakin yani duyup almak; ana kapı ayn’el yakin yani duygu ile bilginin birleşerek sınanması; taç kapı ise hakk’al yakin yani olgunlaşmayı temsil etmektedir. Bu yönetim için değerlerde, bilgi, deneyim ve duygularda olgunlaşmak anlamına gelmektedir. Taç kapının iç duvarlarına kurşun bloklar yerleştirilmiştir. Bu çürümeyi önleme (sağlamlık) yani ihsan düşüncesinin bir sonucudur.
Osmanlı’da insan psikolojisine son derece önem verilmekteydi. Saldırganlık davranışı olmadığı sürece akıl hastaları dahi toplumla iç içe yaşar ve müzik, su sesi gibi çeşit yollarla tedavi edilmeye çalışılırdı. Rehabilitasyon amacıyla tabhâne binası inşa edilmişti. Psikolojiye verilen önem o derecedeydi ki taş ustalarına incelikli davranmayı aşılamak için marangozluk eğitimi verilirdi. Başarılı liderler ekiplerinin duygu dünyasına bu şekilde hitap eder.
Külliyenin başka bir dikkat çekici bölümü ise Mimar Sinan’ın türbesidir. Türbenin ön cephesinde ebced hesabıyla Allah, arka cephede ise ebced hesabıyla Sinan yazmaktadır. Türbenin yapısı pergel şeklindedir ki bu Hz. Mevlana’nın pergel metaforuna gönderme yapmaktadır. Yani, bir ayağınız sağlam olacak. İtikadınız, misyonunuz belli olacak. Diğer ayağınızı bütün alemleri kuşatacak şekilde açacaksınız anlamına gelmektedir. Sinan’ın mezar taşına koyduğu serpuş ise kendisinin haseki ünvanını kazandığı askerlik dönemine gönderme yapmaktadır. Bu yetiştiğiniz ocağı, geldiğiniz kurumları unutmayın ve mütevaziliğinizi koruyun mesajını taşımaktadır. Mütevaziliğinin bir diğer örneği ise mührüdür. Sinan’ın mührü hassa mimarlarının başı fakir Sinan şeklindedir.
Süleymaniye dinginlik ve tevazudur. Süslemesi azdır. Özgüveniniz yerindeyken fazla gösterişe yönelmezsiniz. Bu anlamda Süleymaniye özgüveni, Sultanahmet Camii ise, süslemeyi yani gösterişi ve özgüven eksikliğini yansıtmaktadır. Camiinin kubbesi kuşatma, aydınlık ve tevazuuyu simgelemektedir. İnsanların kendini İslam inancının bir gereği olarak Allah’ın huzurunda daha güvende hissetmesini sağlar.
Camiinin 4 ayak, 10 şerefe, 10 kapı şeklinde planlanmıştır. Bu dört halifeyi, 10 kapı ise Aşere-i Mübeşşere’yi temsil etmektedir. Camiinin girişindeki minyatür Kâbe’yi temsil etmektedir ve Müslümanlara kıblelerini, gitmeleri gereken yolu ve yönü hatırlatma amacıyla inşa edilmiştir. İçeride ise dört halifenin isimleri bizi karşılamaktadır. Buradaki amaç Hz. Ali’yi temsilen ilim, Hz. Osman’ı temsilen edep, Hz. Ebubekir’e temsilen ilkelere sadakat, Hz. Ömer’i temsilen adalet ve yönetimde optimizasyon anlayışını simgelemektedir. Bu Müslümanların iyi bir yöneticilik örneği sergilemeleri için kendilerine örnek almaları gereken rol modellemesi anlayışını ilkeler çerçevesinde ortaya koymaktadır.
Camii’nin kandillerle aydınlatılması sırasında çıkan isi toplamak amacıyla baca kapakçıkları inşa edilmiştir. Bu kapakçıklar vakum etkisi yaparak isi toplamaktadır. Toplanan is zamkla karıştırılarak mürekkebe çevriliyordu. Bu noktada Mimar Sinan’ın bize mesajı ‘negatifi pozitife çevir’ şeklindedir. Camiinin en yüksek kubbesinde ise Esma’ül Hüsna vardır. Bu da evrendeki her şeyin Allah’ta buluştuğunu simgelemektedir. Tıpkı türbenin dünya ve ahiret birlikteliğini simgelemesi gibi, Müslümanlar yaptıkları işlerde belli prensipler çerçevesinde ilkeli davranmalı ve dünyaya bütüncül/külli bir yaklaşım sergilemelidir.