100 yıllık hüzün; yahut Kudüs-ü Mazlume…
Haber: İbrahim Ethem Gören
Filistin Müslümanlarının, kadim Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın her zamankinden daha fazla desteğe; ziyarete, bizlere ihtiyacı var. Kudüslü mazlum çocukların her zamankinden daha fazla şefkate; Filistin’de Mescid-i Aksa murabıtlarının/gönüllü bekçilerinin her zamankinden fazla kardeş dayanışmasına ihtiyacı var. Bu duygularla Boğaziçi Yöneticiler Vakfı olarak bu yıl Mayıs ayı içinde düzenlediğimiz ziyaretten sonra 28-30 Ağustos tarihlerinde ikinci kez Kudüs’e sefer ettik. Ziyarete katılan Vakıf Müdürümüz İbrahim Ethem Gören’in Kudüs notlarını sizlerin dikkatine sunuyoruz:
Osmanlı Cihan Devleti, Kudüs’ten; “etrafı mübarek kılınan” beldeden; “selâm ve selamet yurdu”ndan tam 100 yıl önce kolu, kanadı ve gönlü kırılarak çekilmiş. Bu bir ric’at aslında. Ya da bizim temennimiz bu yönde. Sarp yokuşun başında aracı düzlüğe doğru kaydırıp yeni bir tırmanma hamlesi yapmak için bekleyiş olarak görüyoruz bu asırlık hasreti. Bir araf bu. Arafta en büyük görev ve sorumluluk kadim Kudüs şehrine son şeklini veren Kanuni Sultan Süleyman Han’ın torunlarına düşüyor.
SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ (SAV) BUYURDULAR Kİ: MESCİD-İ AKSA’YA GİDİN VE NAMAZ KILIN
Kutlu bir çağrı üzerine gidiyoruz Kudüs’e… 14 asır öncesinden dünün, bugünün ve yarının Müslümanlarına yapılmış açık bir çağrı ya da nebevî bir emir üzerine…
Hz. Meymune (r.anha) Validemiz sual ettiler: “Ey Allah’ın Resulü, bize Mescid-i Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildirir misiniz?” Sevgili Peygamberimiz cevaben buyurdular ki: “Oraya (Mescid-i Aksa’ya) gidin ve içinde namaz kılın.” Resulullah (sav) sözlerine daha sonra şöyle devam etti: “Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” (Ebu Davud, Kitâbu’s-Salât, 14)
Geçtiğimiz temmuz ayında İsrail askerleri Mescid-i Aksa’nın bahçesinde üç Filistinli genci şehit etmişti. Çıkan olayları gerekçe gösteren Siyonist rejim Müslümanların Cuma namazı kılmasını engellemiş, Mescid-i Aksa 10 gün kadar kapalı kalmış, akabinde kadim mescidin tüm kapılarına X-Ray cihazları yerleştirilmişti. Cumhurbaşkanımızın girişimleriyle İsrail tarafı geri adım atarak, hem mescid ibadete açılmış hem de mezkûr cihazlar kaldırılmıştı.
Akabinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan şu cümlelerle Müslümanları Kudüs’ü ziyarete davet etti: “Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı sürekli ziyaret etmeliyiz. 2015 yılında yaklaşık 600 bin ABDli; 400 bin Rus; 300 bin Fransız Kudüs’ü ziyaret etmişler. İslam âleminden en çok ziyaret Türkiye’den gerçekleşmiş fakat 26 binde kalmışız. Bu tablo bize yakışmaz. Kudüs’ü boş bırakmayın, Filistinli yetimlerim başlarını okşayın, Mescidi Aksa’da namaza, kadim Kudüs sokaklarında kıyama durun.”
Gönüllerimizi Kudüs’ün; Mescid-i Aksa’nın orta yerine düşüren çağrılara kulak vererek Kurban Bayramının hemen öncesinde; 28-30 Ağustos tarihlerinde 20 kişilik Boğaziçi Yöneticiler Vakfı kafilesiyle Filistin topraklarını, Kudüs’ü ziyaret ettik.
KUDÜS, MÜSLAMANLARIN KIZIL ELMASI
Kudüs, Müslümanların kızıl elması. Müminlerin hüzünlü mabedi. Rehberimiz Üstad Süleyman Gündüz’ün ifadesiyle Kudüs, gökte yapılıp yeryüzüne indirilmiş kutlu şehir. Peygamberlerin; iffet abidesi Meryem validemizin (r. Anha), Hz. İbrahim’in, Hz. İshak’ın ve Hz. İsa’nın memleketi.
Kudüs, vahyin neş’et ettiği ilahi coğrafya. Kudüs, insanların din ve diyanetle mükellef kılındıkları mekân.
Kudüs, Hz. İsa’nın göklere çekildiği yer. Hz. Meryem’in (r. anha) sığınağı, İbrahim Aleyhisselâm’ın milletinin çoğaldığı kutlu toprak. İnsan, böyle bir ulvi yerde, İsrail’in işgal ettiği Müslüman topraklarında hüzün sağanağına tutuluyor.
VE ACI…
Ve acı. Filistinli çocukların yüzünde, kadınların gönlünde, Mescid-i Aksa murabıtlarının ruhuna işlemiş tarifsiz acı. Mücerret bir acı bu. Yahut mahza elem. Hususi bir maddeyle kayıtlanmamış bir ızdırap. İsra acısı bu. Efendiler Efendisi’nin miraca yükseldiği, akabinde peygamberlere imamlık yaptığı, Hakk Teâla’nın kelamında “etrafını mübarek kıldığımız” buyurduğu Kudüs’ün 100 yıllık acısı.
MESCİD-İ AKSA’NIN MURABITLARI
Murabıt dedik. Murabıt, rabıta ehli. Öncelikle Rabbiyle kuvvetli bağlantısı olanlardan müteşekkil, çoğunluğu kadınlardan oluşan Mescid-i Aksa Murabıtları. Ve bekleyiş… Israrlı bir iddia. Onlar, benim, senin için, Ümmet-i Muhammed için, İsra suresi için Kudüs’ün muhafızları. Çoğu, dul kadınlar. Eşleri, Kudüs şehrinin sokaklarına ve Aksa davasına kanlarıyla hayat vermiş. Kâh Yahudi yerleşimcilerin, kâh katil İsrail devletinin Siyonist askerlerinin kurşunlarıyla göz bebeklerindeki takvim bir başka Firdevs baharında açmak üzere sönmüş.
“SİYONİZM BİZİM İÇİN SONSUZ BİR İDEAL!”
Bu arada, Filistin’deyiz. İsrail’deyiz demeye dilimiz varmıyor! İsrail; hür dünyanın (!) ve dahi İslâm âleminin gözleri önünde Filistin yırtılarak kurulmuş bir işgal devleti.
Telaviv Ben Gurion hava limanının her tarafı “Siyonizm bizim için sonsuz bir ideal!” Milyonlarca Yahudi ve Hristiyan bu topraklarda bir ideal uğruna bir araya geliyor.” ibarelerini havi ilan görselleriyle kaplı.
MELON ŞAPKALI YAHUDİLER
Dindar Yahudiler/Hasidikler melon şapkalarını ellerinden düşürmüyor; formu bozulmasın diye yanlarında şapkalarını formda tutacak devasa bir aparatı taşımaktan da erinmiyor. Yahudiler Kudüs’e ibadet; Telaviv’e eğlenmek için gidiyor!
FİLİSTİN VE KUDÜS YAHUDİLERİN İNSAFINA TERK EDİLMİŞ
Filistin ve dahi Küdüs unutulmuş; işgal güçlerinin insafına terk edilmiş bir yer. Müslümanların zihinleri bu hususta çok aydınlık değil; bakışları da… Bu keyfiyet Kudüs ve Mescid-i Aksa ziyaretlerine de yansıyor.
Şunu gördük ve yaşadık ki Kudüs, Kudüslüler ve dahi Mescid-i Aksa oldukça yalnız; oldukça mahzun. Geçtiğimiz yıl Kudüs’e 3.5 milyon gayrimüslim Yahudi ve Hristiyan, mabetlerini gezmeye gelmişken, İslâm âleminden sadece 40 bin kişi Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmiş. Bu sayının 22 binini Türkler oluşturuyor.
İsrail işgal güçleri günden güne Kudüs hareminde mevzi kazanmak için operasyonlar yaparken, Zekeriya Aleyhisselâm’ın, Atamız İbrahim Aleyhisselâm’ın, Sare validemizin, İshak Aleyhisselam’ın Yunus ve Yusuf Aleyhisselâm’ın, Davut Aleyhisselam’ın, Selman-ı Farisi Hazretleri’nin, Rabiatül Adeviye Hazretleri’nin ve pek çok enbiya ve evliyanın medfun bulunmuş olduğu “etrafı mübarek kılınan” Kudüs-ü Şerif ve topyekün Filistin, Ümmet-i Muhammed’in sahici, asliyet ve terkip şuuruyla harmanlanacak ziyaretlerini bekliyor.
FİLİSTİN KÂĞIT ÜZERİNDE DEVLET
Filistin kâğıt üzerinde bir devlet. Bununla birlikte Filistin’in hemen hemen hiç bir yetki ve sorumluluk alanı yok. Devlet olarak tanımı yok. Sadece gümrük kapılarında ilgili görevliler mühür basıyor o kadar. Filistin devletinin silahı yok, İsrailli sivil ve asker suçlulara karşı müeyyidesi yok. Buna mukabil İsrail şer güçleri istediği Filistinliyi istediği yerde ve istediği zamanda tutuklayabilme hakkına sahip!
Kudüs şehri tarihi dokusunu yüzyıllar boyunca hüvesi hüvesine milimi milimine muhafaza etmeyi başarmış. Doğu Kudüs’te her taraf taş ve mermer, her yer ibadethane ve dahi her yerde ecdadın; Osmanlı’nın eseri ve izleri var. Şeyh El Cerrah Mahallesi, Selahaddin Caddesi, İbn-i Haldun Caddesi, Ali İbn-i Ebi Talib caddesi… En büyük cadde Kanuni Sultan Süleyman caddesi…
BEYT’ÜL-MAKDİS’TEYİZ…
Şimdi, büyük bir hasreti heyecan bohçasına sarıp besmeleyle Beytül Makdis’e giriyoruz, haşmetli bir kapıdan… Devasa alanda rahmet, öğle sıcağı olarak Mescid-i Aksa’nın misafirlerinin üzerlerine yağıyor.
Ve Mescid-i Aksa’da kadim Aksa’da kelam-ı ilahi yankılanıyor, o demde kirpikler gözyaşlarını taşıyamaz oluyor: “Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.”
SÜLEYMAN GÜNDÜZ: KUDÜS SİZİN ŞEHRİNİZDİR
Şimdi söz sırası rehberimizde. Ruhlarımız ötelere, ötelerin ötesine kanat çırpmak üzereyken, Kudüs aşığı Süleyman Gündüz’ü pür dikkat dinliyoruz:
“Kudüs sizin şehrinizdir. Kudüs, bütün insanlığın şehridir. Hz. Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyorlar ki, “Medeniyetler Kudüs’ün duvarlarından doğdu.” Ebuzer El Gıfari Hazretleri (ra) Hz. Peygamber’e (sav) soruyor: “Yeryüzünde Allah adına yapılan ilk mescid neresidir?”
Allah Resulü diyor ki, “İlk mescid Kâbe’dir.”
“Peki ya ikincisi?”’
“O da Mescidü’l-Aksa’dır.”
Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram’dan tam kırk yıl sonra yapılmıştır. Dolayısıyla, Süleyman (as) sadece Mescid-i Aksa’nın temellerini yükseltmiştir, tıpkı İbrahim Aleyhisselam’ın Beytullah’ta yaptığı gibi. Dolayısıyla Süleyman (as) Mescid-i Aksa’yı yeni kurmuş değildir.
MESCİD-İ AKSA ALANI DÖRT KATMANLIDIR
Mescid-i Aksa İslâm dünyasında erken dönemde yapılan ilk eser. Buranın her yeri orijinal halindedir. Her iki bina da hem Kubbet’üs-Sahra hem de Kıble Mescidi (Mescid-i Aksa) orijinalini korumaktadır. Yalnızca, birçok depremde hasar gördüler ve tamir edildiler. Tamiratları ile en çok uğraşan da Abbasi Halifelerinden Me’mun’dur.
KUDÜS YERLERİN GÖKLERE EN YAKIN AVLUSU…
Kudüs’ün ilhamını verdiği şehirler İstanbul ve Saraaybosna’dır.
Sanatçılar burayı “Yerlerin göklere en yakın avlusu” olarak tanımlarlar.
Şu gördüğünüz Moriah Tepesi’dir.
KUDÜS ASLA HAFİFE ALINMAZ
Kudüs asla hafife alınmaz. Yazar ve sanatkârlar buraya tefekkür etmeye ve ilham almaya gelir. Kudüs inancın taşa, havaya kazındığı bir şehirdir.
Şurası ise ‘Cennet Kuyusu’dur. Buranın bakımını yapan bir askerin buradan aşağıdaki suya yuvarlandığı ve oradan suyun onu alıp taşıdığı ve cennete gittiği Hz. Ömer (ra) döneminde anlatılan bir hikayedir/vakıadır.
Şu gördüğünüz kapı Kubbet’üs-Sahra’nın ‘Cennet Kapısı’dır. Bu alanın bütününe dair, özellikle de Mirac hadisesi üzerinden anlatılan birçok olay var. Hz. Peygamber Efendimiz’n (sav) Miraca çıkışı, burada diğer peygamberler ile karşılaşması ve onlara burada Allah’ın huzurunda kendisine tebliğ edilenleri anlatmış olması ile ilgili anlatılanların geçtiği alan hep burasıdır. Burası bir tepedir. Bu tepenin alanı dört katmanlıdır. Yani gördüğünüz yer, en zirve olan dördüncü katmandır. Hemen aşağıya doğru katmanlar birinci katmana kadar devam etmektedir. Birinci katmanda vadi, sular ve mağaralar bulunmaktadır. Birinci katmanı tabii olarak ben bizzat bilmiyorum, ancak Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde yazmaktadır.
‘KÜDÜS’ÜN HER TARAFI TAŞ’
Kudüs’ün her tarafı taş, evler, ibadethaneler taştan inşa edilmiş. Her şey taş. Biri bana Süleyman Mabedi ile ilgili olarak “bulundu” demişti. Hayır, yok öyle bir şey. Muhtemeldir ki, Yahudiler bu mabedin küçük bir parçasını dahi bulsalar kıyameti kopartacaklardır. Ancak bir parça dahi bulmaları mümkün değil. Çünkü Babil işgalinde, yani Nebukadnezar 400’lü yıllarda gelip burayı ele geçirdiğinde buradaki ‘Süleyman Mabedi’ni tek bir toz kalmayıncaya kadar yıktırmıştır. O günün kaynakları da olayı böyle anlatmaktadır. Hiçbir şey geride kalmamış, her şey tamamen yıktırılmıştır. Daha sonraki dönemlerde, yani 300’lü yıllarda tekrar Babil sürgünü gerçekleşti ve sürgün dönüşünde burada Herod bir mabed inşa etti. Önce küçük bir mabed yaptı, daha sonra bu mabed büyütüldü. O da M.S. 72 yılında Bizans’ın buradaki imparatoru Titus tarafından yıkıldı ve o mabed de tamamen yok edildi. Daha sonra burada Hadrianus tarafından büyük bir Apollon tapınağı yapıldı. Daha sonra ise o tapınak da 200-300’lü yıllarda yıkıldı.
MESCİD-İ AKSA’YA İHTİŞAMLI KAPILARDAN GİRİLİR
Bu alan bir yıl içerisinde, 691 ile 692 arasında inşa edilmiştir. Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya ihtişamlı kapılardan geçerek gider. Bu devasa, abidevi kapılar Mescid’i Aksa’ya girerken görkemli kapılardan girilmesi amacıyla yapılmıştır. Kesinlikle bir Bizans veya Roma yapısı değildir.
KUDÜS TEK TANRILI BİR ŞEHİRDİR
Kudüs’ün en önemli özelliği tek tanrılı bir şehir olmasıdır. Çok tanrılı anlayış Kudüs’te asla tutmamıştır. Dolayısıyla Romalılar Kudüs’te çok tanrılı anlayışla bazı yapılar inşa etmeye çalışmış olsalar bile onlardan hiçbir iz yoktur.
KUDÜS İSYANCI BİR ŞEHİRDİR
Kudüs isyancı bir şehirdir, tek tanrılı bir şehirdir. Kudüs’ün ismi Medinet’üs-Selâm’dır. Yani Dar’üs-Selâm. Bu da “Selâm Yurdu” anlamına gelir. İnsanlar burayı kendi ismine özgü yapabilmek için çok fazla kan döktüler ve halen de döküyorlar. Kudüs iki kez tamamen yıkılmış, yirmi üç kez işgal edilmiş, kırk küsur kez kuşatılmış ve alınıp geri verilmiştir. Yani Kudüs’ün böyle özellikleri vardır. Kudüs’te hayat, adalet ile zulüm sarkacında gidip gelir. İsra Suresi’nde de Kudüs’e atıfta bulunulur. Kudüs’te adalet olduğu zaman burası Dar’üs-Selâm olur, barış ve esenlik gelir. Ama ne zaman zulüm olursa, Allah ordularını gönderir ve burayı yerle bir eder. Tarihte örnekliği çoktur. Kudüs ancak Müslümanların yönetimi altında her inancın özgürlük alanı olabilir. Diğer bir deyişle Kudüs halkı ancak Müslümanların yönetimi altında insanca yaşayabilmiştir. Ve dahi Kudüs bizim, sizin ve tüm insanlığın şehridir.
KUDÜS MERYEM’İN (R. ANHA) ŞEHRİDİR
Kudüs, biraz da, hatta biraz değil çokça, Hz. Meryem’in şehridir. Kudüs’ü anlatırken Hz. Meryem’den bahsetmemek mümkün değildir, çünkü onun bütün zamanı buradaki mabedin içinde geçmiştir.
Mescid-i Aksa’nın alt katmanlarında (birazdan ziyaret edeceğiz) Hz. Meryem’in mabedde görev gördüğü, mabedde kaldığı ve Hz. İsa (as) doğduktan sonra Kudüs’e ilk geldiğinde onu emzirdiği, bebekken baktığı ve Hz. İsa’nın (as) bebekliğinin geçtiği bir makam olarak tahsis edilmiş bir yerdir. (Hz. İsa’nın (as) çocukluğu Nasara’da geçiyor, “Nasaralı İsa” ismi de oradan geliyor.) Mescid-i Aksa, Hem Zekeriya Aleyhisselam’a hem de Hz. Meryem’e mekân olmuş bir yerdir. Kadim şehirlere gittiğimizde hayat hızlı geçiyor. O kadar hızlı hareket ediliyor ki ruh geride kalıyor.
Birazdan Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen Zekeriyya (as) mihrabını ziyaret ederek orada tahiyyetü’l-mescid namazı kılacağız.
MESCİD-İ AKSA’NIN HER TARAFINA KUDSİYET ATFEDİLİR
Birazdan Mescid-i Aksa’yı ve altını göreceksiniz, işte orası; Mescid-i Aksa/Kıble Mescidi ana gövdedir, esas kısımdır. Dikdörtgen biçiminde bir yapıdır. Her köşeye kudsiyet atfedilen bir özellik vardır.
Bakın, gördüğünüz gibi şu duvarın üzerinde yıldız ve tuğra var. Ön kısmında bir tuğra işareti olduğunu görebilirsiniz.
Hem Kanuni’nin hem Abdülhamid’in çok büyük emekleri var buralarda.
Kubet’üs-Sahra’nın üzerindeki sembol de hilaldir. Bu sembolü TİKA yaptı. Bu malzeme altın görünümlü alüminyumdur. TİKA tarafından yapılmıştır.
SULTAN ABDÜLHAMİD HAN DÖNEMİNDE KUDÜS’E FAS’TAN, CEVAYİR’DEN YERLEŞİMCİLER GETİRİLDİ
Sultan Abdülhamid döneminde Kudüs üzerinden bir hesaplaşma yapılacağı düşüncesi olduğundan, Fas ve Cezayir tarafından birçok yerleşimci getirildi ve hemen arka tarafta görebileceğiniz mahalleye yerleştirildi. Hatta muhtemeldir ki, siz de YouTube’da görmüşsünüzdür. Bizden bir kısım gazeteciler gelip oralarda bulunan tek tük evlerde röportajlar yaptılar. Zira Yahudiler bu mahalleyi işgal edip orada bir Sinagog yapmak istiyorlar. İsrailliler türlü baskı ve tehditlerle Filistinlilerin yerlerine çöküp planlı bir şekilde genişlemeye, alan kazanmaya çalışıyorlar.
MESCİD-İ AKSA’NIN HEMEN HER TARAFINDA MİNBER VE MİHRAPLAR YER ALIYOR
Hemen şuradaki duvarın alt tarafı Yahudilerin ibadet ettikleri yer, yani Ağlama Duvarı. Bu, Selahattin Minberi. Yani herkes kendisine bir minber yaptı. Şurası ise Kadı Burhaneddin minberi. Gördüğünüz gibi, her yerde başka bir eser var. Burası ise Kıble kapısı. Hz. Peygamber’in (sav) Mirac yürüyüşü buradan olmuştur. Sevgili Peygamberimiz (sav) Mirac gecesi buradan hemen Burak Mescidi’ne gelir ve Meryem Vasilikası’nın içinden geçer ve göğe yükselir.
Burada her köşenin bir niteliği vardır. Şurası, Hızır Aleyhisselâm’ın geldiği alandır. Şurası ise Osmanlı âlimlerinin önem verdiği ‘Ruhlar Kubbesi’dir.
Yahudiler için burası çok kutsaldır. Orası ise, Davut Aleyhisselam’ın mahkeme edildiği yerdir. Zincirli Mescid de denir. Burası da Ahit Sandığı’nın olduğu yerdir. Hz. İbrahim’in (as) oğlu İshak’ı (as) kurban etmek istediği yer, bu taşın üstüdür. Bu nedenle Yahudiler tarafından son derece kutsal kabul edilir.
EL-HALİL, KUDÜS’ÜN DEVAMIDIR…
Hz. Peygamber Efendimizin (sav) diğer peygamberlerle buluşup namaz kıldırdığı yer, bir rivayete göre Kubbet’üs-Sahra’nın altıdır. Burada yapılan dualara bütün peygamberlerin ve iyi şahsiyetlerin icabet ettikleri söylenir. Dolayısıyla burada bir dua okumanızda faydalar vardır.”
Süleyman Bey’e ve video kaydını deşifre eden Hasan Gönen Demirler kardeşimize teşekkür ederken, yolumuzu İbrahim Aleyhisselâm’ın memleketi El-Halil’e düşürüyoruz.
El-Halil, İbrahim Aleyhisselâm’ın yaşadığı şehir. 5-6 Yahudi aile hariç El Halil tamamen Müslüman kenti. Ve yine El Halil Mescid-i Aksa’dan bağımsız bir yer değil, bir saatlik uzak bir mesafede olsa da. El-Halil’deki Hali’ür-Rahman Camii de “3 mescid” ile ilgili hadis-i nebeviye dâhildir biiznillah. Kudüs’ün devamı el Halil’dir çünkü.
Milletinden olmakla şereflendiğimiz İbrahim Aleyhisselâm’ın oğlu İshak burada doğmuş ve nübüvvet vazifesini ifa etmiştir.
İsrail, bir Filistin; Müslüman mahalline ortakçı olmak istediğinde önce fitne çıkarır, netice alamazsa saldırıya geçer. Tıpkı 1994 yılında El-Halil’de olduğu gibi. Mezkur tarihte bir Yahudi yerleşimci Halil’ür-Rahman Camii’nde namaz kılmakta olan 48 Müslümana şehit etmişti. Çıkan olaylar üzerine katil yönetim şehre ve dolayısıyla Halil’r-Rahman Camii’ne el koydu. Şimdi maalesef ve mateessüf mukaddes mabedin yönetimi İsrail askerinin elinde. Caminin dörtte birlik bir alanı sinagoga dönüştürülmüş durumda.
İbrahim Aleyhisselâm’ı ve pak soyundan gelen evlatlarını ziyaret etmek için kadim camiye girerken İsrail askerinin kontrolünden geçmek zorundasınız. Güvenlik noktasından Siyonist askerlerin denetiminden ve X ray cihazlarından geçerek Halil’ür-Rahman Camii’ne girebiliyorsunuz.
Ve ruh Kudüs’te el-Halil’de böylesi bir eziyete muhatap kılınınca yoruluyor. Ruhun yorgunluğu makamların büyüklüğünden ve Yahudi’nin izansızlığından kaynaklanıyor.
Tekrar yazalım. Ey Müslüman. El-Halil kenti kuşatma altında. İbrahim Aleyhisselâm’ın, Sare validemizin, Yusuf Aleyhisselâm’ın, İshak Aleyhisselâm’ın, Yakup ve Yusuf Aleyhisselâm’ın medfun bulunduğu Halil’ür-Rahman Camii’ne İsrail askerlerinin kontrolünden geçerek girmek mümkün.
Yahudi askerler Halil’ür-Rahman Camii’ni ziyarete gelen Müslümanları tahrik etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Mübarek mekânda bulunduğumuz esnada içeride bulunan Türk grubu tahrik edip olay çıkarmakla görevli üç Siyonist subay postalarıyla girdikleri ibadethanemizde selfi çektiler.
DEVŞİRME YAHUDİ ASKER VE POLİSLER
İsrail gerçek anlamıyla polis devleti. Güvenlik paranoyasına tutulmuş bir kavim Yahudiler. Kadın polislerin çokluğuyla dikkat çeken İsrail’in asker ve polis kuvvetleri devşirme Yahudilerle güçlendirilmiş! El-Halil Camii’nin etrafında nöbet tutarken konuştuğumuz Gonzales isimli asker Peru Yahudilerinden devşirilmiş. Siyonist asker ve polisleri arasında Habeşistan’dan getirilen Falaşa Yahudileri de sayılarının çokluğu da gözlerden kaçmıyor.
İSRAİLLİLERİN HALETİ RUHİYELERİNE SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ HÂKİM
İsraillilerin halet-i ruhiyelerinden suçluluk psikolojisi okunuyor. Böyle bir travmayla daha dazla şiddete yöneliyorlar. Yaralı bilinç Siyonistleri kötü davranışlara sevk ediyor. İsraillinin oturduğu yer, işlediği toprak, geçtiği yol, gelirini temin ettiği işyeri, ibadet ettiği mabed Müslümanlara ait. Böylesi bir halet-i ruhiyeye sahip 3 İsrail askeri Mescid-i Aksa’nın Şam Kapısı’nın yakınında bulunan otobüs durağında beklediğimiz esnada durduk yerde yanımızda bulunan Filistinlilerin oradan uzaklaşmasını istedi. Filistinliler tepki gösterince Siyonist askerler geri çekilmek zorunda kaldı. Korkunun ecele faydası yok çünkü!
Yahudiler Mescid-i Aksa’daki ve El-Halil’deki işgallerini meşrulaştırmak için siyasi ve askeri manevralar ve saldırılar yapıyor. Kudüs’te ve El-Halil’de Millet-i İbrahim’in; Ümmet-i Muhammed’in ruhu daraltılmaya çalışılıyor. Çünkü kuşatma her geçen gün vurdumduymazlığımızdan cesaret ve ilham alarak hareket ediyorlar. Müslümanların hali pürmelali böyle olunca Yahudi, Mescid-i Aksa’nın altını kazıyor, Halil’ür-Rahman Camii’nin bir bölümünü, Hz. Davut Aleyhisselâm’ın medfun bulunduğu camiinin tamamını havraya dönüştürüyor.
FİLİSTİN HALKTINDAN MESULÜZ
Filistin halkı, Kudüs, el-Halil ve diğer İslam şehirlerinden ve halkından mesulüz. Sorumluluğumuz burası. Halil’ür-Rahman Camii’nin yanı başında İsrail askerinin nöbet tuttuğu turnikelerden geçerek girilebilecek olan Müslüman çarşısındaki tüccarlar da murabıt. Mevcudiyetleriyle El Halil’i ve İbrahim Aleyhisselâm’ı bekliyorlar. Yoksa yapacakları ticaretten ne kâr elde edecekler. Koca çarşıya günde kaç kişi geliyor ki! Onlar El-Halil’in dindar halkı ümmet adına orada bekçilik yapıyor.
FİLİSTİNLİLER OKUMAK ZORUNDA!
Ticaret yapmayan Filistinliler okumak zorunda. Tüm Arap dünyasında en yüksek tahsil oranı Filistin’de. Okumaktan başka çare yok çünkü. Türkiye’de ve dünyanın muhtelif yerlerinde Filistinli doktorlar var. Yine dünyanın prestijli, büyük projelerin başında genellikle Filistinli mühendisler görev yapıyor.
HACCA GİDEN FİLİSTİNLİLER EVLERİNİN DUVARLARINA KÂBE TASVİRLERİ YAPIYOR
Tam hac mevsiminde Filistin’deydik. Hacca giden ve gitmiş olan Filistinliler Kudüs’teki evlerinin duvarlarını Beytulllah ve Ravza-i Mutahhara resim ve motifleriyle süslemişler.
ŞEHİTLİK, FİLİSTİN’DE DAHA BİR ANLAM KAZANMIŞ ULVİ BİR İDEAL
Şehitlik, Filistin’de daha bir anlam kazanmış ulvi bir ideal. Her ailede bir şehid… Kudüs ve El-Halil ölümle hayatın içine olduğu mübarek topraklar…
Çocuklara “Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” denildiğinde alınan cevap “İnşallah şehit.” şeklinde oluyor. İsrail; dünyanın modern ulus devletlerinin şımarttığı İsrail hemen her gün bir Filistinliyi ya öldürüyor, ya da evine/arsasına/tarlasına el koyuyor. Hür dünya her zamanki veçhile seyirci kalıyor. Soru şu; devletinin kerameti zulmünden menkul İsrail, insanlık âlemi için acıdan başka ne üretmiş. Medeniyet âlemine hangi katma değeri armağan etmiş.
VE KÜDÜS HASRETİ…
Kudüs ziyaretçilerine Müslümanca, net bir bakış açısı veriyor. Hüzün, hasret ve ayrılık Kudüs ziyaretçilerinin anahtar kelimeleri oluyor. Kudüs’te geçirdiğimiz son saatlerde teselliyi Üstad Süleyman Gündüz’ün “Kudüs’e gelmek yok; çağrılmak var. Nasiple oluyor…” cümlelerinde buluyoruz.
Ey okuyucu! Kudüs’e gitmeden, Aksa’da namaza durmadan, Filistinlilerle haşir-neşir olmadan Kudüs’ü de Kudüs davasını da anlamak ve anlatmak mümkün değil, okumakla, yazmakla olmuyor. Yine Süleyman Gündüz’ün dediği gibi “Kudüs sendrom oluşturacak kadar etkili bir şehir.” Ve yine üstadın anlattığı gibi “Kudüs anlatılamaz, yaşanır. Kudüs’ten gidilmez, Kudüs’e gelinir.”
Sayılı günler çabuk geçti. Boğaziçi Yöneticiler Vakfı’nın 4’üncü Kudüs ziyareti hayır ve bereket içre tamamlandı. Kudüs-ü Şerif’te bulunduğumuz üç gün boyunca Kudüslü kardeşlerimizle, Mescid-i Aksa’nın baş imamıyla, Mescid-i Aksa’nın yapı ve mekanik direktörü Muhammed Amireh Üstad ile sohbet ettik, halleştik, hasret giderdik. Selam ve hasretlerimizi ilettik. Şunu gördük ve yaşadık ki Kudüs, Kudüslüler ve Mescid-i Aksa oldukça yalnız; oldukça mahzun, tıpkı merhum Akif İnan’ın Mescid-i Aksa serlevhalı mısralarında olduğu gibi…
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnını koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu
(…)
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslüman’a selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu