Biz Kim Oluyoruz? Suriyeliler Kim Oluyor?

8 Mayıs Cuma günü “Aslında Ne Oldu” programı kapsamında Suriyeli Mülteciler hakkında bir etkinlik düzenledik. Sınır Tanımayan Doktorlar organizasyonunda görev alan ve Kilis’te Suriye’den ülkemize gelen insanlara psikolojik destek sağlamak amaçlı çalışma yürüten psikolog Nazlı Sinem Koytak (Psikoloji’ 02)konuğumuz oldu.

nk1

Etkinlikten birkaç gün öncesinde sosyal medyada Metin Karabaşoğlu’nun “mü’minler ancak kardeştirler’ ayeti aklımın orta yerinde dururken, ‘suriyeliler’ kelimesi (yabancılaştırdığı için) zihnimi tırmalıyor.” ifadesine denk gelmiştim. Programın duyuru kısmında, devam ettiği süreçte ve sonrasında hep bu kavrama takılıyordu benim de aklım; Suriyeliler ya da Suriyeli mülteciler dediğimizde ortaya çıkan “öteki” olma hali, sayıları iki milyonu aşan ve her gün sokakta, otobüste, oturduğuz apartmanda karşılaştığımız insanlarla aramıza nasıl bir set koyuyordu kim bilir?

Etkinlik sırasında dinleyicilerin genel profili hakkında bilgi sahibi olmak ve konuya dair merak ettikleri noktaları belirlemek için onlara söz hakkı verdik ve işleyişi bu şekilde sürdürdük.

Suriyelilerin öncelikli ihtiyaçları ne olabilir? diye sordu bir dinleyici. Bir diğeri Türkiye’nin insani yardım sağlamak konusundaki yeterliliğini sordu. Bu noktada “Türkiye tipi insani yardım” ifadesini hatırlattı Nazlı Hanım ve şöyle devam etti “Diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de “beş yıldızlı” denebilecek bir hizmetten bahsedebiliriz. Bu hizmet devlet tarafından teşvik ediliyor ama yerel kademede sorunlar mevcut. Suriyelilerin konakladıkları kamplar, Avrupa standartlarının üstünde hizmet veriyor fakat hala iki milyonun insanın sadece %20lik bir kısmına barınma imkanı sağlıyor. Ayrıca kamplar hala insanların çamur içinde yaşadıkları, toplu banyo ve mutfak alanlarını kullandıkları, dar ve sıkışık alanlarda birlikte yaşadıkları yerler.”

Dinleyicilerden biri “sosyal duyarsızlaşma” ifadesini gündeme taşıdı. “Her gün sokaklarda karşılaştığımız, üzerine daima bir şeyler söylenen, yazılan Suriyeliler konusunda hassasiyetimizi yitirdik mi?” diye sordu. Bu sorunun ardından benim de aklımdan şöyle geçiyordu: günümüzdeki birçok meselede olduğu gibi bu noktada da konunun görünürlüğünü artırırken içinin boşaltıldığı ve insanların yalnız gösterilen kadarına ikna olduğu bir algı söz konuyu olabilirdi pek tabi. Nazlı Hanım bu soruda kapsamlı bir toplumsal psikoloji eleştirisinde bulunmayı tercih etti. “Müminler ancak kardeştirler” ayetine de bir hatırlatmayla, ensar ve muhacir ahlakından yoksunluğumuzu dile getirdi. Türkiye’nin genelinde hakim olan “Biz Suriyelilere yardım ediyoruz” kibrini eleştirdi ve şu cümleleri kurdu “Biz bunları yapıyoruz diye iyi değiliz, neden karşılığında bir teşekküre gerek duyuyoruz? Neden Suriyelilerle ilgili programlarda çocukların ellerine “bizi kabul ettiğiniz için teşekkürler” yazılı pankartlar verip, önümüzden geçmelerini izliyoruz. Maalesef bunun psikolojide çok olumlu karşılıkları yok”

nk4

Başka bir dinleyici “Neden Türkiyeye yerleşmeyi planlıyorlar peki, geri dönmek istemiyorlar?” diye sordu. Nazlı Hanım bunun karşılığında kısa ama cevabı zor bir soru sordu “Neden gitsinler?” Sorunun cevabını beklemeden, hepimizin düşündüğünün aksine şunları söyledi “Sınır Tanımayan Doktorlar olarak Kilis’te 25 bin kişiye ulaştık 2012 yılından beri, onların büyük bir kısmıyla şahsi olarak konuştum ve bugüne kadar geri dönmek istemeyen bir kişiyle bile karşılaşmadım. Unutmayın şu an için dönmek, ölmek demek.”

Bu yanıttan hareketle Kilis’teki durumu ve Nazlı Hanım’ın da içinde olduğu organizasyonu şöyle açıklayalım. Daha önce de söylediğimiz gibi Nazlı Sinem Koytak Sınır Tanımayan Doktorlar ekibinin bir üyesi. 60 ülkede aktif olarak çalışma yürüten Sınır Tanımayan Doktorlar ekibi, Kiliste 2012 yılından bu yana yaklaşık 25 bin Suriyeli mülteciye ulaşma imkanı bulmuş. Kilis ilinin kendi nüfusu 80 bin civarındayken, bugün 40 bini kamplarda, 80 bini şehir merkezinde olmak üzere yaklaşık 120 bin Suriyeli insana ev sahipliği yapıyormuş. Nazlı Hanım sosyal altyapının bu durum için çok elverişli olmadığını, fakat medyada yansıtılanların aksine şehir içinde bugüne kadar birkaç küçük olayın dışında bir çatışma yaşanmadığını iletiyor. Kilis’teki 120 binlik kısmının da yansıttığı oranla tamamı 2 milyonun üstündeki Suriyelinin yaklaşık %65’i çocuk ve içlerinde çok miktarda yaşlı ve yardıma ihtiyaç duyan insan var. Nazlı Hanım’ın da ifadesiyle özellikle bu nüfusun artık geri dönecekleri günü beklemek yerine toplum içinde uyumunu artıracak adımlar atılmalı. Bu konuda atılabilecek basit adımlardan bahsederek tamamlıyor Nazlı Hanım programı…

Biz de haber metnini birkaç soruyla tamamlayalım. Bundan yüz yıl öncesine kadar aynı devletin sınırları içinde yaşadığımız insanlarla tekrar bir araya gelince neden bu kadar çok telaşlanıyoruz? Nazlı Hanım’ın Suriyelilerle bire bir temasından ve tecrübelerinden öğrendiklerimiz böyle, kendisine teşekkür edelim. Benim aklım yine başladığımız yerde lakin, bizi her gün karşılaştığımız “Suriyeliler” ile temas kurmaktan, onlara kibre bulaşmadan kapılarımızı açmaktan geri koyan ne? Sahi Suriyeliler bizim neyimiz oluyor?

Haber: Elif Bayır-İngilizce Öğretmenliği’ 15

nk3

 

Platformunuzu seçin ve paylaşın.