İstanbul’un Fethine, Kudüs’ün Fethiyle Başlanır
12 Mart Cumartesi günü Boğaziçi Konak’ta bir Kudüs sevdalısı İlahiyatçı Hilal Söylemez’e kulak verdik. Hilal Hanım bize Kudüs’ten yüklü bulutlarla geldi.
Söyleşiden önce arkadaşımla konak bahçesinde biraz oturmak istedik. Tam deniz, gökyüzü, yeşil ve köprü kompozisyonunu seyre daldık ki kadraja biri girip selam verdi, o da seyre daldı eşsiz manzarayı. Az sonra selam verenin omuzlarımıza yükleyeceği sorumluluktan habersiz söyleşinin olacağı salona yollandık.
İlk kıblemiz, ikinci mabedimiz üçüncü mescidimiz: Kudüs.
Sözün bundan sonrasını aktaracaklarına Kudüs’le ilgili hadis-i şerifle başlayan Hilal Hanım’a bırakalım:
“Meymune Annemiz (ra) sordu, “Ya Resulallah! Mescidi Aksa’nın üzerimizdeki hakkı nedir?” Efendimiz (as) cevap verdi, “Gidebilirseniz orada namaz kılınız, gidemezseniz kandillerinizi aydınlatmak için zeytinyağı getiriniz.”
“Kur’an’da bahsedilen 28 peygamberin hepsi ya burada doğmuş, ya burada medfundur ya da bir şekilde Kudüs’e gelmiş. Efendimiz (as) buradan Miraca çıkıyor, burada bir tefekkür alanı oluşturmalıyız. Allah halkayı tamamlar gibi Kudüs’ten katına çıkarıyor, adeta Kudüs’e işaret ediyor. Gökyüzüne kurulmuş merdivenin bir ayağı Kudüs’tür, bir ayağı Mekke, Miracı tefekkür edersek Mirac, Kudüs’ü Mekke’ye kardeş kılar.
Mescide adanan bir bebekle başlar hikaye. Adanan çocuğun kız olduğu öğrenilince ayet meseleyi açıklığa kavuşturur: “Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir.” Mescid-i Aksa’da hazırlanan odada büyür Hz. Meryem. Zekeriyya (a.s) sonra Yahya (as) ile Kudüs’te müjdelenir. Vahiy coğrafyamızın en temeli Kudüs’tür. Kur’an’da Rus, Çin, Avrupalı, Amerikalı peygamber kıssaları anlatılmaz. Suriye, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Irak, Arabistan, Filistin, Mısır, Ürdünlü peygamberler yer alır Kur’an’da.
Haritaya bakınca bu coğrafya Fırat ve Nil arasında kalır: İsrail bayrağındaki iki mavi çizgi… İlk insan da bu coğrafyadan, son peygamber de. İnsan başka coğrafyadan olsa kendi geleceği için yaşayabilir. Ama bu coğrafya insana bir misyon yükler. Bizi insanlığa karşı bir tavır almaya yönlendirir.
Elimizde müthiş bir hazine vardır: Kur’an. Yaşadığımız bu güne insanlık tarihinin bize sağladığı bu seviyeden bakabiliriz. İnsanlık tarihinin özeti, ana prensibi bu kitapta. İnsanlık tarihinin topyekün özünün kristalize edilmiş hali Kudüs’tedir. Hazinelerin üzerinde oturuyoruz ama farkında değiliz. Kudüs, insanlık tecrübesinin zirvesidir. Bir ikincisi, örneği yok. Şimdi onun verdiği mesaja ihtiyacımız var.
Kudüs’ün Tarihi
Tebük ve Mute seferleri, Hz. Muhammed’in (as) vefatından önceki son iki seferdir. Bu iki seferin Kudüs’e olması ile daha sonra Hz. Ebubekir mesajı almıştı ve İslam ordularının yönü bu yönde oldu. Hz. Ebubekir (r.a) zamanında Gazze, Hz. Ömer (r.a) ile de 638’de Kudüs İslam şehri oldu. İlk kıble olması, mirac hadisesi ile ilgili hadislerde Kudüs ve Filistin’den bahsedilmesi, Ulul-azm peygamberlerin kabirlerinin burada olması..Kudüs fethedilmeliydi. Hiçbir konuda birleşmeyen Haçlılar, Kudüs için birleşir, Kudüs elimizden çıkt. Burası cem mekanıdır. Selçuklular zamanında önce İmameddin Zengi , ardından Nureddin Zengi, geri almak için çok uğraştı. Nureddin Zengi’nin üç hayali vardı: Mısır, Suriye Filistin’de İslam birliğini kurmak, Kudüs’ü fethetmek ve İstanbul’u fethetmek.
Nuredddin Zengi’nin ömrü tüm hayallerini gerçekleştirecek kadar uzun olmadı, ama yaptığından fazlasını miras bıraktı. O yüzden, İstanbul’un fethine Kudüs’ün fethinden başlanır. Zengi ilk hayalini gerçekleştirdi. Bir minber yaptırdı, Kudüs’ü fethedecek, minberi Mescidi Aksa’ya koyacaktı. Zengi’den sonra Selahaddin Eyyubi, bir devleti değil, bir minberi ve birçok hayali de miras olarak aldı. 1187’de ikinci hayali de gerçekleşti ve Kudüs alındı. Minber yerleştirildi, 1969’a kadar da Kudüs’teydi. Ta ki evanjalist bir Hıristiyan, yakmaya minberden başlayarak kundaklayana kadar. 1997 yılında bu minberin aynısı yaptırıldı.
Kudüs’te bulunan Afgan Tekkesi’nin şeyhi Abdülkerim Afgani, her Perşembe düzenli olarak yapılan zikirlerden birine ziyareti sırasında denk gelip katılmak için izin isteyen Hilal Hanım’a şöyle cevap verir: Zaten sizin olan bir yere gelmek için izin mi istiyorsunuz? Sizin ecdadınız velilere hizmet ederdi. Onlar buralara hizmet ederek izzetini kazandı, siz de hizmet ederseniz bu izzeti kazanırsınız.
1’inci Dünya Savaşı Filistin cephesinde 9 Aralık 1917’de Osmanlı ordusu Kudüs’ten terke zorlandığında mübarek belde yağmalanmasın diye ardında bir birlik bıraktı. İlhan Bardakçı bu artçı bölüğünden kalan bir erle Kudüs’te karşılaşmasını anlatır. O son nefer de diğerleri gibi ölünceye kadar nöbeti bırakmamış. İngiliz sömürge devletinin kurulması 1948’e kadar sürmüş ve hazırlıklar bitince hemen ertesi gün 14 Mayıs’ta İsrail’in kurulduğu ilan edilmiştir. İsrail 1967’de bölgeyi tamamen işgal etti, 1969 Arap-İsrail savaşında Ürdün’e sus payı olarak Mescid-i Aksa verildi.
- Siyonizm Kongresi’nde Theodor Hertz siyonizmin hedeflerini açıkladı. Zengi’nin hayallerine ne kadar da benziyordu.
- Filistin topraklarında Yahudi devleti kurulması(1948)
- Kudüsün başkent olması (1950, 1980’de resmi)
- Mariah tepesinde 3’üncü Süleyman mabedinin yeniden inşası (Mescidi Aksa’nın bulunduğu yer)
2000 yılına kadar Yahudilerin akidelerinde “Mescidi Aksa alanına bir Yahudi giremez” kuralı vardı. Buraya Yahudiler ancak Süleyman mabedi inşa edilince girebileceklerdi. 2000’de ise Ariel Şaron, 3000 askerle mescide girdi ve bu tarihten itibaren de Hahamlar, mescide girişin elzem oluğunu söylemeye başladılar. Bu girişle de ikinci intifada hareketi başladı. (İlk intifada 1987-1993 yılları arasındadır.) Bu sıralar Yahudiler kendi bayramları olan Cumartesi ve bizim bayramımız olan Cuma günleri dılında haftanın 5 günü Mescid-i Aksa’ya girebiliyorlar. İsrail devletinin yasama organı olan Knesset’in Başkan Yardımcısı da haftada bir gün kendi halkını teşvik etmek için gidiyor.
Mescide açılan kapılardan biri El Halil kapısıdır. Üzerinde “La ilahe illallah İbrahim Halilullah” yazar. Burada kimse kendini yabancı hissetmesin diye böyle yazılmış. Yahudilerin Batı duvarı, Hristiyanların ağlama duvarı dediği duvarın asıl adı: Burak duvarı. Öyle ki Efendimiz (as) Mirac günü atını buraya bağlamış.
Kudüs ziyaretlerimiz sırasında tanıştığımız Musa Bey bize 1967’de işgali anlatıyor; ” İsrail’in diktiği bayrağı indireceğiz ama kimseyi yaklaştırmıyor, çıkanı vuruyorlardı. 7’nci gün haremin kapısında bir makam aracı durdu. Ve bundan iki saat sonra bayrak indirildi. Sonra öğrendik ki gelen Türk konsolosu Ahmet Refik İleri’ymiş. “Burası sadece Araplara ait bir mescid değil, burası ümmete ait. İndirin, yoksa savaş olur.” demiş. Konsolos bunu kendi inisiyatifiyle yapmış, bir yerden emir de almamış.”
Musa Bey’in bizlere ilettiği mesaj âdeta yankılanıyor kulaklarımızda:“Siz bu sokaklarda yürürken bu ağaçlar sizi tanır. En son siz, çıktınız, Kudüs’ün sorumluluğu en çok size düşer.”
Halilurrahman Cami, birçok peygamberin medfun olduğu yer. 1994’te işgal ile, %40’ı cami, %64’ü sinagoga çevrildi. Örülen duvardan önce insanlar ezana koşarak yetişirlerdi. Duvarın arka tarafı Batı Şeria, doğusu Kudüs. 2002’den bu yana doğan bir çocuk Mescid-i Aksa’yı hiç göremedi.
Ve şimdi..
Filistin murabıtları, Mescid-i Aksa’ya herhangi bir saldırı halinde öncü kuvvet olmak üzere her gün mescidin önünde sabahtan akşama kadar beklerler. Bunlar ilim halkası oluştururlar. İnsanlar işe gitmek için her gün kontrol noktasından geçiyorlar. 2017’de Kudüs’ten ayrılalı tam 100 yıl olacak. Kudüs bir vakıf şehirdir. Tapusu İstanbul’dadır. Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde vakfiyeler oluşturdu, Yavuz Sultan Selim baştan yeniledi, en son Abdülhamit vakıf şehri haline getirdi. Mescid-i Aksa, Ürdün’ün garantörlüğünden alınmalı, İslam yönetimlerine verilmeli. Yahudilere ait henüz ortada olmayan tapınak için dahi kurulan tapınak derneklerinin sayısı sadece Kudüs’te 48’dir.
Muhayyilenin karşısına muhayyile koymalıyız. Hayal edip, rüyalarını görüp gerçekleştireceğimiz hayaller. Biz daha arşivlerimizin kapağını açmadık. Önce onları açalım, sonra analiz, sonra davalar açılacak, inşallah.”
Etkileyici fotoğraflar ve videolar eşliğinde bizlere geçmişten bugüne bir Kudüs yolculuğu yaşatan Hilal Hanım sözlerini “Ben hafifledim, siz ağırlaştınız” diye bitirirken bizler de hakikaten üzerimizdeki sorumluluğun büyüklüğünü iliklerimize kadar hissettik.
Sunum sonrası Vakfımız’ın 14-17 Nisan tarihleri arasında düzenleyeceği Kudüs Ziyareti kafilesinden olup dinleyicilerimiz arasında bulunan mensuplarımız Hilal Hanım’la sohbet edip kendisinden yolculuk ve ziyarete dair tavsiyeler alma imkanı da buldu.
Hilal Söylemez Hanımefendiye bu bereketli söyleşisi için teşekkür ederiz.
Haber: Esma Çelik-İngilizce Öğretmenliği’ 16