Kariyer Sohbetinde Konumuz “Akademi’de Kariyer Yapmak”tı
Akademisyen Hatice Karahan moderatörlüğünde değerli akademisyenlerimiz Ali Coşkun, Elif Çelebi ve Mehmet Serkan Apaydın Akademi’de Kariyer Yapmak konulu Profesyonel Kariyer Sohbetlerinden birini daha geride bıraktık.
Programa öncelikle konuk akademisyenlerimizin kendilerini tanıtmasıyla başladık. Ali Coşkun hocamız, 97′ İTÜ Endüstri Mühendisliği mezunu. Boğaziçi Üniversitesi’nde 2010 yılından bu yana öğretim görevlisi olan Ali Coşkun, University of Texas’tan Muhasebe ve Enformatik Yönetimi üzerine doktorasını almış bulunmakta.
Elif Çelebi hocamız ise 99′ Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunu. İstanbul Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Elif Çelebi, University of Missouri den “Danışmanlık Psikolojisi” üzerine doktorasını yaparak University of Rochester Medical Center’da post-doktorasını tamamlamış.
M. Serkan Apaydın Hocamız ise, Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu. Doktorasını Stanford University’de tamamlayan Serkan Apaydın, şu an
İstanbul Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak kariyerine devam ediyor.
Akademisyenlerimizin kendilerini tanıtmalarından sonra devam eden sohbetimizde, ilk olarak akademisyen olma yolunda neler yapılması gerektiği ve bu süreçte neler yaşandığı konusuna değinildi.
Sohbet havasında kendi fikir ve tecrübelerini paylasan konuklarımızın vurguladığı ilk şey, bu işi gerçekten istemek gerektiği, akademik kariyerin gönülsüzlükle devam ettirilemeyeceği oldu.
Konuklarımıza göre; İnsanın kendini bilime adamış olması, rutin dışına çıkıp yeni şeyler keşfetme ve öğrenmenin heyecanını yasamak, sürekli genç zihinlerle bir arada bulunmak ve her an kendini yenileme hali içinde bulunma durumu akademisyenliğin pozitif yönleri. Fakat her işin olduğu gibi akademisyenliğin de zor tarafları var. Master ve doktora süreçlerinin oldukça yoğun çalışmayla geçtiğinin ve ciddi bir odaklanma yeteneği gerektirdiğinin altını çizdiler.
Daha sonra Amerika ve Türkiye’de doçentlik sureci hakkında da bilgi veren konuklarımız, özellikle Amerika’daki tenure surecinin çok daha zor olduğunu belirttiler.
Tenure sürecini şu şekilde özetleyebiliriz:
Doktoradan sonra bir üniversitede kabul aldığınızda üç senelik kontrat imzalanıyor. Bu üç senenin bitiminde ara bir değerlendirme yapılıyor ve 3 senelik bir kontrat daha imzalanıyor. Bu süreç tamamlandıktan sonra kişi oldukça önemli bir değerlendirmeye tabi tutuluyor. Bu altı yıl içinde kişinin yapmış olduğu akademik çalışmalara, öğrencilerin yorumlarına, yayınlamış olduğu akademik makalelere ve kişi için gelen akademik mektuplara bakılıyor ve tüm bunların değerlendirilmesi sonucunda nihai karar veriliyor. Fakat bu zorlu sürecin sonunda alınan doçentlik ünvanı, Türkiye’den alınan ünvana oranla daha rahat bir çalışma ortamı sağlıyor.
Türkiye’deki doçentlik süreci ise daha farklı işliyor. Belirli sayıdaki makaleden, belirli sayıdaki atıflardan ve zorunlu olarak yayınlanan kitabın ardından beş kişilik profesör heyetinin değerlendirmesi sonucunda kişinin doçentlik ünvanı alıp alamayacağına karar veriliyor. Süreç bunla da bitmiyor, doçent olarak çalışabilmeniz için çalışmak istediğiniz üniversitede doçentlik kadrosunun olması gerekiyor.
Araştırma hayatinin yanında, Öğretim hayatinin nasıl olduğu sorusuna gelince konuklarımız, verilen ilk derslerin her zaman çok heyecan içinde ve uzun bir hazırlık gerektirdiği ama daha sonra bu hazırlık surecinin azaldığı ve derse hâkimiyetin artarak derslerin daha güzel geçtiğini vurguladılar. Bunlara ek olarak, derslerde bir tarz belirlemenin ve teknolojik gelişmelerin takip edilerek derslerde kullanmanın gerekliliğinden bahsettiler.
Geleceğin akademisyenleri öğrenci arkadaşlarımızdan gelen soruların cevaplandırılmasının ardından Akademi’de Kariyer Sohbetimiz sona erdi…